TÜBİTAK ve İran Ulusal Tıp Araştırmaları Ajansı (NIMAD) tarafından desteklenen ve 'Nano4Seizure' adı verilen proje kapsamında, lipid nanoparçacıklar (LNP) kullanılarak nöbet tedavisinde yaygın olarak kullanılan ve 'midazolam' adı verilen ilacın beyne ulaşımının artırılması ve ilacın terapötik etkinliğinin güçlendirilmesi amaçlanıyor.

Hacettepe Üniversitesi Kimya Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Nihal Aydoğan, Sabancı Üniversitesi Dr. Öğretim Üyesi Nur Mustafaoğlu ve İran Tahran Üniversitesi Tıp Bilimleri Fakültesi'nden Prof. Nasrollah Tabatabaei'nin öncülüğünde, çok sayıda bilim insanının da katılımıyla çocukluk çağı epilepsisinde kullanılmak üzere burundan beyine ilaç taşıyabilen akıllı sistemler geliştiriliyor. TÜBİTAK ve İran Ulusal Tıp Araştırmaları Ajansı (NIMAD) tarafından desteklenen 'Nano4Seizure' projesi kapsamında, epilepsi tedavisinde ilacın doğrudan beyine ulaştırılması hedefleniyor. Projede, LNP aracılığıyla nöbet tedavisinde yaygın olarak kullanılan 'midazolam' adlı ilacın beyne geçişinin artırılması ve terapötik etkinliğinin güçlendirilmesi amaçlanıyor. Araştırmacılar, mevcut epilepsi tedavilerinin semptomları hafifletmeye odaklandığını ancak ilaçların kan-beyin bariyerini geçmekte zorlanması nedeniyle etkinliğin sınırlı kaldığını belirtiyor. Projede ayrıca Prof. Dr. Nihal Aydoğan koordinatörlüğünde Doktora Sonrası Araştırmacı Dr. Şeyma Nur Türkmen Koç, Doktora Öğrencisi Burcu Ökmen Altaş, Yüksek Lisans Öğrencisi Fatma Yakar yer alıyor.

'İSTEDİĞİMİZ TEDAVİYE ULAŞMANIN YOLUNU BULUYORUZ'

Hacettepe Üniversitesi Kimya Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Nihal Aydoğan, ilaç aktarımına yönelik araştırma yaptıklarını söyleyerek, "İlaç, belli biyokimyasal özelliği olan bir varlık. Ancak bu moleküllerin bir kısmı vücudun çoğu bölgesinde istenmeyen özellik yaratabiliyor, istenmeyen fonksiyon gösterebiliyor, toksik özellik gösterebiliyor. Mesela kanser tedavisinde bizim yapmak istediğimiz, kanserli hücreyi öldürmek ama geri kalan sağlıklı hücrelere zarar vermemek. İlaç taşıyıcı sistemleri, bu ilaçların gerekli yere kadar korunaklı şekilde götürülmesini ve orada salınarak işlevini yapmasını sağlayan sistemler. Bizim yaptığımız akıllı sistemlerle günde bir ilaç alarak, belki 21 günde bir ilaç alarak istediğiniz sonucu görebiliyorsunuz. 'Akıllı' dediğimiz sistemler aslında vücudun belli bölgelerindeki kodları okuyarak, gerektiğinde oradaki pH, asidite farkından ilacı salmaya başlaması ya da belli bir kimyasalın çok olmasına tepki vererek, içindeki bileşenleri bırakarak, tedaviye başlaması anlamına geliyor. Kemoterapiden örnek vermek gerekirse; bazı kemoterapi tedavilerinde birden fazla ilacın kokteyl olarak kullanılması istenir. Bunları ayrı ayrı verebilirsiniz ama biz tek bir taşıyıcıyla veriyoruz. Hatta taşıyıcı içinde karışmamalarını da sağlıyoruz. Böylelikle ilaç-ilaç etkileşimlerini minimize ediyoruz. İstediğimiz tedaviye ulaşmanın en uygun yolunu bulmaya çalışıyoruz" dedi.

'HEDEF ALACAĞIMIZ KİTLE ÇOCUKLAR OLMALI'

Prof. Dr. Aydoğan, son yıllarda burundan ilaç aktarımında çalıştıklarını söyleyerek, "Beyin hastalıklarını tedavi etmek çok zor. Kan-beyin bariyeri ile korunuyor bu kısım. 'Beyin hastalıkları' dediğimizde de epilepsi karşımıza geliyor. Epilepsi, en çok çocuklarda ve 60 yaş üstü kişilerde rastlanan bir durum. 'Çocuk' dediğimizde de biraz daha dikkatli olmamız gerekiyor. Epilepsi, nöronların anormal çalışması sonucu gerçekleşen bir hastalık. Hastanın bilinç kaybı, kontrol dışı hareketler yapması, bayılması, düşmesi, kendine zarar vermesi hatta ölüme kadar gidebiliyor. Bunun farklı boyutları da var. Çocuğun gelişimini de engelleyebiliyor. 'Öyleyse bizim hedef alacağımız kitle çocuklar olmalı' diye düşündük. Burundan beyne ilaç aktarımı çalışırken, sinir demetlerinin olduğu bir bölgeden, direkt burundan beyine ulaşma ihtimaliniz var. Bu şu demek oluyor; burundan ilacı sprey olarak verdiğinizde bir miktarı burun mukozası tarafından emilecek, kana geçecek. Bir miktarı mideye, akciğerlere ulaşabilir ama bir kısmı da direkt beyine ulaşacak. Bu da sizin tedaviyi daha iyi yapabileceğiniz anlamına gelmektedir. Bizim yaptığımız çalışmada, FDA onaylı bir ilaç molekülü ile çalışmaya başladık. Bunu yapma sebebimiz aslında karşılaştırılabilir sonuçlar olması elimizde. Bu ilacın belli şartlarda çalıştığını biliyoruz. Ama önemli olan bunun biyoyararlanımını artırarak, daha düşük dozda, daha az miktarda vererek daha hızlı şekilde sonuç alabilmek. Bizim taşıyıcılara yüklediğimiz bu ilaç ve belki de gelecekte başka bir ilaçla beraber epilepsiyi daha kısa sürede, daha etkin şekilde tedavi ederek nöbetlerin sıklığını azaltmak, hatta belki de tamamen ortadan kaldırmak mümkün olabilir" diye konuştu.

'BİRÇOK HASTALIĞIN TEDAVİSİNDE KULLANABİLİRİZ'

Proje kapsamında Sabancı Üniversitesi'nden Dr. Öğretim Üyesi Nur Mustafaoğlu ve İran Tahran Üniversitesi Tıp Bilimleri Fakültesi'nden Prof. Nasrollah Tabatabaei'nin bir çip model geliştirdiğini de ifade eden Aydoğan, "Sistemimizin başarılı olup olmadığını laboratuvarda, çok sayıda hayvan kullanmadan ölçebiliyoruz. Aslında bu çalışmanın hem hızlanması hem de etik açıdan daha iyi bir noktaya gelmesi anlamına geliyor. 'Lab-on-a-chip' sistemleri, laboratuvarda kullanımı çokça yaygın olan sistemler. Yapay olarak laboratuvarda bir çip üstünde epilepsi nöbeti hazırlayıp, daha sonra kullandığımız sistemle bunun ne şekilde azaltılabileceği ya da engellenebileceği tamamen laboratuvar ortamında incelenebiliyor. Pediatrik hastalarda her türlü ilaç formülasyonunu kullanmamız mümkün olamıyor. Şurup en çok tercih ettiğimiz yöntem. Eğer damar yoluyla enjeksiyonla ilacı vermeniz gerekiyorsa, bir sağlık personeli tarafından verilmesi lazım. Ancak nöbetin ne zaman gelebileceği bilinemediği için herhangi bir yerde, sağlık kurumuna uzak olduğumuz bir yerde bu ilacı almanız gerekirse işte burundan beynine gidebilen o kısa yolları kullanabilen ilaç formülasyonları oldukça avantaj sunuyor. Aslında bu sistemi birçok hastalığın tedavisinde kullanabiliriz. Özellikle beyin tümörleri, glioblastoma; dışarıdan ilaç tedavisiyle tedavisi çok zor olan beyin hastalıklarından biridir. Bu tümörün çıkartılması ilk başvurulan yöntem. Ama bizim sistemimizle daha 'non-invaziv' dediğimiz yöntemlerle belki 'ameliyat sonrası idame dozu' dediğimiz ilaçların verilmesi, diğer nörolojik hastalıklarla ilgili tedavilerin yapılması mümkün olabilir" dedi.

Kaynak: DHA