Alıcı Değil, Bakıcıyım

Geçen gün kendimi bir lüks marka mağazasında buldum. Ellerim ceplerimde, bir yandan modelleri inceliyor, bir yandan fiyatlarına bakıyordum. Derken tezgahtar geldi ve “Nasıl yardımcı olabilirim?” diye sordu.

Ben de cevap verdim: “Ben alıcı değilim, bakıcıyım.”

Tezgahtar önce afalladı, sonra nazikçe “Buyurun efendim” dedi. Etrafı biraz seyrettim, zenginliğin kokusunu içime çektim, bugünlük bana bu kadar hava yeter dedim ve mağazadan ayrıldım.

Ardından bir şarküteri’ye girdim. Sucuklara, peynir çeşitlerine ve yöresel ürünlere bakarken, yine tezgahtar yanıma geldi. “Nasıl yardımcı olabilirim?” dedi. Ben de ona da aynı cevabı verdim: “Alıcı değil bakıcıyım.”

Gülümsedi, “İstediğiniz kadar bakabilirsiniz,” dedi. Ben de teşekkür ettim ve bir süre içeride dolaştım. Salamın, sucuğun kokusunu içime çektim; bal ve reçellere doya doya baktım. Çıkarken fark ettim ki, iyi bir mağaza gezmiş olmak üstümdeki kıyafetleri bile bana daha kaliteli gösteriyordu. Kahvaltı için şarküteriye gitmek artık bir ritüel olmuştu; evdeki çay ve zeytinli kahvaltının tadı kalmamıştı.

Sonra balık tezgahına göz attım; levrek, uskumru, çupra, hamsi… Balıkçı hemen “Ne vereyim abi?” dedi. Ben de, alışkanlıkla, “Alıcı değilim abi, bakacağım,” dedim. Bana öyle bir baktı ki… sanki kızıyordu. Balıklara baktım, maşallah taze ve güzel. Ama fiyat yoktu; sormadım. Büyük ihtimalle bütçemi aşacak bir rakamdı.

Bir köyden gelen seyyar satıcıyı gördüm; yanında terazi, elinde narlar. Fiyat yoktu. “Buyur,” dedi. Ben de aynı cevabı verdim: “Alıcı değil bakıcıyım kardeşim.” Adam bana uzun uzun baktı. Cesaretimi topladım ve arada “Üzüm kaç para?” diye sordum; 125 dedi. İçimden “Sende mi köylü abi?” dedim ve yoluma devam ettim.

Sonra bir banka oturdum. Tesbihimi cebimden çıkardım ve yaşadıklarımı düşündüm. Maddi ve manevi olarak geride kalmışım. Demek ki, bunların hepsi fırsatçılık değil; benim için ciddi bir geçirme sıkıntısı var. Enflasyonun etkisi olabilir ama asıl sorun, gelirimin kısıtlı ya da kısıtlanmış olmasıydı.

Acaba benim gibi bu duyguları yaşayan kaç kişi var? Kaç kişi sadece bakanlardan? Düşündükçe kendime olan isyanım yükseldi, saygım kayboldu. Ama sonra aklıma geldi: Büyüklerim hep derdi ki, “Kimsenin servetine bakma, geçici. Kimse diğer dünyaya bir şey götürmemiş. Haram yeme, hak yeme, kendi kısmetine şükret, başkasına değil, önüne bak.”

Bende öyle yaptım. Önüme baktım, yerimden kalktım ve kader yürüyüşüne devam ettim.

Sonuçta, hani bir şarkı vardı ya, “Kendim ettim, kendim buldum…”

Mirildana mirildana, ama içten bir gülümsemeyle…

Hoşçakalın.