Baba…
Ne kadar sade bir kelime, değil mi?
Ama anlamı öyle derin, öyle köklü ki...
Bir baba, sadece “baba” olmamalı aslında.
Bir baba; gerektiğinde dost, gerektiğinde eş, gerektiğinde sığınak olmalı.
Evin direği, çatısı, çınar ağacı olmayı iyi bilmeli.
Bir baba, kız çocuklarının ilk aşkıdır.
Bir baba, erkek çocuklarının en büyük örneğidir.
Bir baba, ailesinin güvenidir, ideolüdür.
Kısacası, baba bir ailenin omurgasıdır.
Ama gelin görün ki…
Günümüzde birçok baba, deyim yerindeyse “iskele babası”na dönmüş durumda.
Evde var ama yok; sesi çıkıyor ama sözü geçmiyor.
Neden mi?
Nedenleri saymakla bitmez elbette…
Ama en büyük sebeplerin başında internet, sosyal medya ve elbette ebeveyn rollerinin bulanıklaşması geliyor.
Milenyum çağından sonra gençlik değişti, değerler değişti.
Ebeveynler, özellikle de babalar, eski otoritelerini yitirdi.
Bir zamanlar evin direği olan baba, artık sadece “ekonomik bir figür” olarak görülmeye başlandı.
Para varsa “iyi baba”, para yoksa “kapı mandalı”...
Acı ama gerçek.
Peki bu tabloyu bir baba nasıl değiştirebilir?
Bir baba nasıl yeniden baba olabilir?
Cevabı basit ama emek isteyen bir formülde gizli:
Bir baba, bir babadan daha fazla olmalı.
Öncelikle uyanık olmalı; çağı tanımalı, gençliği anlamalı.
Kırmızı çizgilerini belirlemeli ama aynı zamanda ailesini dinlemeyi bilmeli.
Açık fikirli olmalı, ancak son sözü gerektiğinde kendisi söylemeli.
Ailesini sadece maddi değil, manevi olarak da tatmin etmeli.
Adil, şeffaf, güven veren bir duruş sergilemeli.
Disiplini korkuyla değil, sevgiyle kurmalı.
Bir baba, ailesine “neden”lerini anlatabilmeli.
Neden “hayır” dediğini, neden “evet” dediğini açıklayabilmeli.
İşte o zaman, çocukları da “Bu adam benim babam!” demenin gururunu yaşar.
Diyeceksiniz ki, “Nerede o baba, elini biz de öpelim?”
Belki de o baba, sizin babanızdır.
Ya da siz, o baba olmaya aday kişisinizdir.
Teşekkürlerimle...