Avrupa Birliği tarafından finanse edilen, Sığınmacılar ve Göçmenlerle Dayanışma Derneği (SGDD) ve Mülteci Destek Derneği (MUDEM) tarafından düzenlenen “Medya ve Mülteciler Basın Buluşmalarının dördüncüsü Ankara´da gerçekleşti.

21 Suriyeli gazeteciyle beraber  Batman ve Türkiye genelinden 250 yerel medya temsilcisinin katıldı. Batman'dan yerel basınından Uğur Kapuci, Ercan Atay, Nimet Dal, Osman Arslan, Selman Tür, Hatice Türkan, Recep Kavuş, Ferit Tunç ve Şehmus Temiz SGDD'nin düzenlediği 4.toplantıya katıldı. Etkinlik, T.C. Cumhurbaşkanı Başdanışmanı Mehmet Akarca, AB Delegasyonu Başkan Yardımcısı Eleftheria Pertzinidou, SGDD Genel Koordinatörü İbrahim Vurgun Kavlak´ın açılış konuşmalarıyla başladı. 

 

Kavlak: “Mültecilerin toplumumuzla ve yerel halkla olan uyumunun tesisinde, basın mensuplarına büyük rol düşmektedir”

SGDD Genel Koordinatörü İbrahim Vurgun Kavlak, Ankara, Van, İzmir ve yine Ankara´da düzenlenen 4 farklı Medya ve Mülteciler Basın Buluşmalarında, 41 farklı şehirden 750 basın mensubunu bir araya getirdiklerini söyledi. İbrahim Vurgun Kavlak, Medya ve Mülteciler Basın Buluşmalarının faydalarını gördükçe, daha fazla basın mensubuna ulaşmanın en büyük amaçları olduğunu söyledi.

Mültecilerin yerel halkla uyumunun sağlanmasında basın mensuplarına büyük rol düştüğünü vurgulayan İbrahim Vurgun Kavlak, “Yerelin nabzını en iyi bilen ve yaygın medyada gördüğümüz haberlerin birçoğunun asıl mimarı yerel basın mensupları, meslekleri ile kamuoyunun algısının oluşmasında çok büyük bir öneme sahiptir” dedi.

Türkiye´nin göçü yönetmek için yüksek standartlarda kanuni düzenlemeler yaptığını anımsatan Kavlak, “Haberlerde kullanılan dil, konuyla ilgili doğru terminolojiye hakimiyet gibi konular, ülkemizin dünyada örnek olan çalışmalarına büyük katkılar sağlayabilecek güçtedir. Konu ile ilgili çalışan sivil toplum kuruluşlarının ve kamu kurumlarının, basın mensuplarımızı güncel gelişmeler ile ilgili ortak çalışma yürütmesi ve birlikte kurulacak iletişim, kuşkusuz ülkemizin ve ülkemize sığınan kişilerin lehine olacaktır” şeklinde konuştu.

 

Akarca: “Türkiye dünyaya insanlık dersi verdi”

T.C. Cumhurbaşkanlığı Başdanışmanı Mehmet Akarca, “tanrı misafiri” kavramının sadece Türkçe´de bulunduğuna dikkat çekerek, “Çoğu ülkenin, dünyada 50 tane sığınmacıyı kabul etsem mi etmesem mi diye titizlikle düşündüğü bir dönemde, biz 5 milyon civarında mülteci ve sığınmacıyı ülkemizde ağırlıyoruz. Hakikaten Türkiye Cumhuriyeti olarak, dünyaya bir insanlık dersi verdiğimizi düşünüyorum” dedi. Türkiye´ye geçmişte de sığınan ünlü kişiler olduğunu anımsatan Akarca, “İsveç Kralı Şarl, Azerbaycan´ın kurucusu Mehmet Emin Resulzade, Macar bağımsızlık hareketinin simgesi II. Ferenc Rakoczi, İranlı Cemaleddin Afgani ve Avusturyalı Mimar Clemens Holzmeister”i bu kişilere örnek olarak gösterdi.

Avrupa Birliği´nin Türkiye´ye 6 milyar euroluk yardımını anımsatan Mehmet Akarca, “Türkiye sağlık, eğitim, barınma, giyim kuşam anlamında sığınmacılara elinden gelen gayreti gösteriyor. O çocukların eğitimi konusunda çok büyük gayretler var. Bugüne kadar ihmal edilen konu; basının organize edilmesi, basının bilgilendirilmesi. Basına yönelik bir faaliyet yokmuş. 2 sene kadar önce SGDD bu çalışmayı başlattı. Gazetecilerden aldığım bilgi toplantıların çok faydalı olduğu yönünde. Gazeteciler, pek çok konuda bilmedikleri pek çok şeyi öğreniyorlar. SGDD yönetiminin böyle güzel bir fikri uygulamaya koymasını takdirle karşılıyorum” dedi.

 

Pertzinidou: “AB, Suriye  krizinin  başlangıcından beri Türkiye´yi mülteci akını konusundaki önemli çabasında desteklemiştir”

AB Delegasyonu Başkan Yardımcısı Eleftheria Pertzinidou, Medya ve Mülteciler Basın Buluşmalarında gazetecilerin bir araya getirilmesinin olumlu etkilerine değinerek, buluşmalarda AB´nin desteğinin öneminin arttığını gözlemlediklerini söyledi. Pertzinidou, Türkiye´nin ve Türk halkının Suriyeli mültecilerle gösterdiği dayanışmanın da Dünya´ya örnek bir durum oluşturduğunun altını çizdi.

Pertzinidou, “AB, Suriye krizinin başlangıcından beri Türkiye´yi mülteci akını konusundaki önemli çabasında desteklemiştir. AB bu konuda ciddi miktarda finansal destek vermek suretiyle hem mültecilerin hem de ev sahibi topluluğun imkanlarını geliştirmek niyetindedir” şeklinde konuştu. Genel olarak göçten ve gazetecilerin bu konuda nasıl pozitif rol alabileceğinden bahsetmek istediğini dile getiren Pertzinidou, “İnsanlar kendileri ve çocukları için daha iyi bir gelecek için ya da savaştan, zulümden kaçmak için göç ederler. İnsan hareketliliği son yıllarda zorlu bir sürece girmiştir ve küresel bir çözüm gerektirmektedir. Suriye´deki çatışma milyonlarca insanı yerinden etti ve Suriyelilerin özellikle komşu ülkelere ve AB ülkelerine hareketliliğine neden oldu. Bu anlamda politika yapıcılar, gazeteciler ve sokaktaki insan olarak mültecilik konusunda ne biliyoruz diye kendimize sormamız lazım. Basın mensuplarının burada çok önemli bir rolü ortaya çıkıyor. Bu rol sözcüklerin ve çekilen fotoğrafların gücü. Yapılan haberler insanların algılarını şekillendiriyor. Gazeteciler yaptıkları işle göçün insani boyutunu dile getiriyor” dedi.

 

Libor Chlad: “Kimse bu kadar büyük bir kriz beklemiyordu”

AB Türkiye Delegasyonu Bölüm Başkanı Libor Chlad, göç konusunda Türkiye ve AB iş birliğini anlattığı konuşmasında, Türkiye´deki mülteciler için sağlanan olanaklarla ilgili yaptıkları çalışmaları aktardı. Chlad, “Olanak olarak adlandırdığımız aslında fon; yani finansal destek. Ancak telaffuz edildiği gibi basit değil, içerisinde pek çok unsuru barındırıyor. Olanaklar, Türkiye ve AB arasında mülteci krizine yardımcı olmak için Mart 2016´da bir anlaşmayla ortaya çıktı. Bu anlaşma 6 milyar avroluk ciddi bir rakam. Olanaklar farklı finansal kaynaklardan desteklenen ortak bir mekanizma. Dünyanın farklı yerlerindeki göç yönetimine destek olmak için de aynı ortak mekanizma var” şeklinde konuştu.

Suriye krizi başladığında, bu kadar büyük bir krizin beklenmediğine işaret eden Chlad, “İşin özünde mültecilerin ihtiyaçlarının hızlı bir biçimde karşılanması ve insani müdahale vardı, fonun ikinci yarısında hızdan ziyade, daha yüksek hedeflere odaklanıyoruz. Daha yapılandırılmış, daha üst nitelikli destek vermeye odaklanıyoruz” ifadelerini kullandı. Chlad, “Türkiye´deki mülteci durumuna ilişkin olarak AB´nin bağlılığı umut vadediyor. Onları kendi ülkenizde tüm cömertliğinizle misafir ediyorsunuz. AB´nin de bu konuda destek olmada bir taahhüdü var. Türkiye en yüksek sayıda mülteciye ev sahipliği yapıyor. AB-Türkiye ortaklığının kalitesini derinleştirmemiz gerekiyor” dedi.

Mültecilerin çoğunluğunun kadın olduğunu, mültecilerin yüzde 60´ının 34 yaşın altında olduğunu anlatan Chlad, “4 yılı aşkın süredir Türkiye´deler ama ne yazık ki çoğunluğu hiç Türkçe bilmiyor” dedi. Chlad sunumda Avrupa Birliği´nin sağlık, altyapı ve eğitim alanında yaptığı destekleri de anlattı.

 

Furtun: “Türkiye hedef ülke haline geldi”

Mültecilerle İlgili Doğru Bilinen Yanlışlar, Doğru Terminoloji

“Mültecilerle İlgili Doğru Bilinen Yanlışlar ve Doğru Terminoloji” oturumuyla başlayan toplantıların ikinci gününde, Sığınmacılar ve Göçmenlerle Dayanışma Derneği (SGDD) Genel Koordinatörü İbrahim Vurgun Kavlak, uluslararası terminolojide ve Türkiye´nin kendi mevzuatı çerçevesinde tanımlamış kavramların ne anlama geldiğini açıklığa kavuşturdu. Haber yapılırken ve günlük dilde çok farklı kullanımlarla karşılaşıldığına dikkat çeken Kavlak, doğru terminoloji kullanımının önemini hatırlattı. Kavlak; sığınmacı, mülteci, göçmen, kaçak göçmen gibi kavramların aynı haber içerisinde bir arada kullanılmasının, yanlışlıklara yol açabildiğini söyledi.

SGDD Genel Koordinatörü Kavlak, 2. Dünya Savaşı sonrasındaki göç hareketleriyle birlikte ortaya çıkan ihtiyaç neticesinde, 1951 Cenevre Sözleşmesi ve sonrasındaki kanun süreçlerindeki statü farklılıkları hakkında bilgi verdi. Uluslararası ve ulusal mevzuatlardaki mülteci, şartlı mülteci, geçici koruma, uluslararası koruma, sığınmacı, göçmen, düzensiz göçmen gibi tanımların ne anlama geldiğini anlatan Kavlak, “Uluslararası terminolojiye göre ilk gelen kişiye sığınmacı ve belirlenen 5 kriter karşılanırsa mülteci deniliyor. Türkiye açısından ise Suriyeliler dışında yeni gelen bir kişiye uluslararası koruma başvuru sahibi, eğer 5 kritere dayalı sebepleri var ise şartlı mülteci deniliyor. Suriyeliler için ise, geçici koruma altındaki Suriyeliler deniliyor. Yine Türkiye´ye giriş ya da çıkış yapan ya da vize ihlali gibi durumlara maruz kalmış olan veya yakalanmış olan kişilere de genelde düzensiz göçmen nitelendirilmesi yapılmakta” şeklinde ifade etti.

 

Aral: “Artık göç değil, barış yollarında yürüyelim; çünkü barışa ihtiyacımız var”

“Deneyimlerle Göç” oturumunda konuşan Gazeteci / Belgesel ve Film Yapımcısı Coşkun Aral, “Artık göç değil, barış yollarında yürüyelim çünkü; savaşa ihtiyacımız yok, barışa ihtiyacımız var, mutluluğa ihtiyacımız var” diyerek başladığı konuşmasında, dünyada mültecilerin bulunduğu ülkelerden örnekler verdi. Lübnan´da yaşanan 15 yıllık savaşa değinen Coşkun Aral, “Lübnan´ı mülteciler karıştırdı. Lübnan Filistin sorunu başlayınca Filistinlileri aldı, kimlik verme gereği bile duymadı. ‘Filistinlileri kendimiz yönlendiririz´ dediler. 1975 yılında Lübnan 15 yıl süren savaşın içine girdi. Bugün milyonlarca rakamı bulan mültecilik ve göç de çok ciddiye alınması gereken bir olay. Es geçilecek bir olay değildir” diye konuştu.

Coşkun Aral, Pakistan, Afganistan, Filipinler´in yanı sıra 2. Dünya Savaşı´nda da yaşanan mültecilik olayları ile bugün Orta Amerika´da, ABD dışındaki coğrafyalarda ve Uzak Doğu´daki örneklere değinen Coşkun Aral, dünyada yaşananlara da bakmanın önemini vurguladı.

Aral, “Bir sabah kalktığımızda bizler de mülteci olabiliriz. 15 Temmuz´u hazırlayanlar başarılı olsaydı bizler de mülteci olabilirdik” dedi.

Mültecilerle ilgili kısa vadelinin yanı sıra uzun vadeli politikaların da hazırlanması gerektiğini vurgulayan Coşkun Aral, sosyal uyumun önemine dikkat çekti. Aral, “Şu anda içinde bulunduğumuz basın buluşmaları gibi benzeri ortamları bütün ülke genelinde yapmalıyız. Özellikle kaderleri ailelerinin buraya göçmesiyle değişen Suriyeli çocuklar çok önemli. Farklı bir kültür içerisinde hem kendi kültürlerini muhafaza etmek hem yeni bir kimlik kazanıp bu ülkenin koşullarıyla yaşamalarına hazırlanmaları lazım. ‘Geri dönecekler´ düşüncesini bırakalım. Geri de dönebilirler. İnşallah Suriye´de çok güzel bir yönetim ve gerçek anlamda demokrasi gelir. Suriye halkı hak ettiği güzel, mutlu hayatı yaşar. Ancak ben pesimist tarafıyla olaya bakıyorum. Onlar hiç geri dönemeyecekmiş gibi politikalar belirlemek lazım. Gençlerin ve çocukların buraya adaptasyonlarını sağlamalıyız. Bizim zenginliğimize ilave bir zenginlik katacak şekilde eğitilmeleri gerekiyor” dedi.

Coşkun Aral, ortak akıl oluşturulmasına imkan sağlayan “Medya ve Mülteciler Basın Buluşmalarını çok beğendiğini dile getirdi ve “hem yerel, hem ulusal basından gazeteci meslektaşlarım, uluslararası alanda şu anda çok ciddi deneyimleri olan meslektaşların burada” şeklinde konuştu.

Ünver: “İnsanlığın geldiği noktada hedeflenilenlere değil, hedeflerin tersine gidiliyor”

“Yerel Medyada Göç ve Mültecilerin Yeri” konulu panelin oturumunun moderatörlüğünü yapan Milliyet Gazetesi Yazarı Ömür Ünver; teknolojideki gelişmeler nedeniyle tanımlamaların da değiştiğine dikkat çekerek iletişim bilimcilerin yerel medya sınıflandırmasını yeniden ele alması gerektiğini söyledi. Ünver, çevre konusuyla birlikte ‘göç ve mülteciler´ konusunun gündemin en üst sıralarında olduğunu söyledi ve 60 milyondan fazla insanın Dünya´da hareket halinde olduğunu hatırlatarak, ‘göç ve mülteciler´ başlığının en üst sıralarda olması gerektiğini vurguladı. Ünver, “Küreselleşmenin amaçları için uluslararası camia yola çıkarken, BM, NATO, AB kurulurken amaç sınırların kaldırılmasıydı, insanlar arasındaki ayrımın azaltılmasıydı. Şimdi gelinen noktada, bütün Dünya´da herkes duvarlar örüyor. Yani; insanlığın geldiği noktada hedeflenilenlere değil, tersine gidiliyor” şeklinde konuştu.

 

Özsoy: “Sığınmacı ve mülteciler konusunda ensar zihniyete sahip bir milletiz”

Doğu Anadolu Gazeteciler Federasyonu Genel Başkanı Feridun Fazıl Özsoy, “Göç küresel bir sorun. Doğu Anadolu´nun herhangi bir ilinde yaşanan göç olayı basına yansırken, Dünya´nın herhangi bir köşesinde yaşayan insanlara da haber ulaşıyor. Dünyayı küçük bir köy kabul edersek, bu küçük köyde herkes bir sorun olduğunda, sorunla anında tanışabilmekte; fakat yaşanan bu şekilde değil maalesef. Örneğin Doğu Anadolu, Güney Doğu Anadolu göç olayıyla çok erken tanışırken, yerel ve ulusal medya tanışabildi mi, sayfalarında yeterince yer verebildi mi? Yer verilebildiyse, Dünya´nın ilgisini ne kadar çekti?” ifadelerinde bulundu. Sığınmacı ve mültecilerin başka bir ülkeye gittiklerinde karşılaştıkları zorlukları da sorgulamak lazım diyen Özsoy, Türkiye´deki durum için “Ensar zihniyetine sahip bir milletiz. Bu sebeple sığınmacı ve mültecilere olumlu yaklaşımlarımız var; ancak bu durum basına bu şekilde yansımıyor” şeklinde konuştu.

 

Çelik: “Bölgede göçün bir parçasıyız”

Güney Doğu Anadolu Gazeteciler Federasyonu Genel Başkanı Mehmet Çelik, “Geçmişte Irak´tan gelenler, ardından Suriye´den gelenler ve aynı zamanda köylerin boşalması neticesinde iç göçle, bölgede göçün bir parçasıyız” şeklinde konuştu. Ülkemize göç edenlerin neden göç ettiklerini gazeteci olarak irdelememiz gerek diyen Çelik, “Suriyeli kardeşlerimizle ilgili yerel ve yaygın anlamda haber yaparken dikkat edelim, ötekileştirmeyelim. Türkiye´ye tatil yapmaya gelmediler, isteyerek gelmediler. Yaptığımız bir haber onlara karşı içerikli olmamalı. Yaptığımız en ufak bir haber, maalesef büyük olaylara sebep olabiliyor. Yapıcı haberler yapalım” şeklinde konuştu.

 

Özdemir: “Internet yasası bir an önce çıkartılmalı. Şu anda orada vahşi ve boş bir alan var”

Türkiye Gazeteciler Konfederasyonu Genel Başkan Yardımcısı Sefa Özdemir, sosyal medya konusuna değindi ve bu konuda ayrı bir başlık açmak gerektiğini söyledi. Özdemir, “İnternet yasası bir an önce çıkartılmalı. Şu anda orada vahşi ve boş bir alan var. Internet haberciliği, hem görsel hem de yazılı basının önüne geçmiş durumda. Kontrol edilemediği için isteyen istediğini yazabilir noktasına geldi” ifadelerini kullandı. Özdemir, basın organlarının sorunlarına dikkat çekerek “Sorunların çözümü için mültecilerle ilgili yapılan haberler konusunda bizlerden destek bekleniyor. Elbette destek olmaya çalışıyoruz; ancak bizlerin de sorunlarına çözüm getirilmesi lazım. Haberleri yapabilmemiz için gerekli imkanların sağlanması lazım. Keşke kulaktan dolma haberler yerine araştırmacı gazetecilik yapacak imkanlar olsa” şeklinde konuştu.

 

Daghistani: “Haber yaparken doğruluğundan emin olmak gerekiyor”

Medya ve Mülteciler Basın Buluşmalarının son günü, “Suriyeli Gazetecilerin Gözünden Türkiye” başlıklı oturum ile başladı. Radyo Evi Derneği Başkanı Yusuf Erbaş´ın yönettiği oturumda söz alan Suriye TV Genel Yayın Yönetmeni Malik Daghistani, Türkiye´de olduğu süre boyunca yaşadıkları üzerinden örnekler verdi. Türkiye´de haber yaparken, bir Suriyeli hakkında bir haber gördüklerinde o konuyu yayınlamadan önce olayın doğruluğu noktasında emin olmak için beklediklerini ifade eden Malik Daghistani, “Haberlerimizi yazarken dikkatli olmamız gerekiyor. Haber yazmak istediğiniz zaman, olayları aktarırken konuları nasıl ele alacağınıza çok dikkat etmemiz gerekiyor. Özellikle sosyal medya üzerinden aldığımız haberler konusunda. Sosyal medyada gördüğümüz her habere inanmamalıyız. Gerçekçiliği konusunda emin olmamız gerekiyor” şeklinde konuştu.

 

Erbaş: “Haber yayınlanmadan başka kaynaklara da danışılmalı”

Konuşmanın arasında söz alan Yusuf Erbaş, “Malik Bey´in anlattığı gibi negatif haber çok kolay dağılıyor. Bizde ‘Çamur at, izi kalsın´ diye bir söz vardır. Hakikaten öyle oluyor. Burada hem istihbaratın hem de stratejik politikaların yanlış yönlendirmeleri söz konusu. Dünyaya bir yalan haber servis ağı var. Demek ki özellikle Suriye ilgili haberlerde yapılması gereken, bir haberi yapmadan önce bu durumu başka resmi kaynaklara da danışarak bilgi almak ve o haberin yönlendirmesini o şekilde sağlamak” şeklinde bir değerlendirmede bulundu.

 

Dahdouh: “Türkiye´ye katkı sağlayan insanlarımız da var”

Allaz´ın ardından Türkiye´deki basının daha rahat olduğunu dile getiren TV Sunucusu Liana Dahdouh, “Buraya geldiğimde insanların tercih yapabildiklerini gördüm. Suriyeli gazeteciler olarak biz burada kendi çapımızda bir şeyler yapmaya çalışıyoruz ve bundan dolayı gurur duyuyoruz. Türkiye´yi çok seviyoruz. Geçici bir süre sonra bizlere dönecekmişiz gibi bakmayın lütfen. Zira bizim çalışan insanlarımız var. Buraya katkıda bulunan insanlarımız var.” şeklinde konuştu.

 

Karataş: “Türkiye´de el sıkışmadığımız yerel basın mensubu kalmadı”

Buluşmaların kapanış ve değerlendirme konuşmasını ise MUDEM Genel Koordinatörü Safa Karataş gerçekleştirdi. Bu buluşmaların en önemli yararının kurulacak olan dostluklar ve tanışıklıklar olduğunu belirten Safa Karataş, “Bu yıl içerisinde 750 gazeteci arkadaşımız ile bir araya gelmişiz. SGDD ve MUDEM iş birliğinde 2-3 yıl süren çalışmalarımız sonunda toplamda ise 2 bin 250  gazeteci ile biraraya gelmişiz. Türkiye´de el sıkışmadığımız yerel basın mensubu kalmadı gibi. Bizim için bu çok kıymetli bir şey” ifadesini kullandı.