Geçtiğimiz günlerde bir emeklimiz, kendi el yazısıyla yazdığı notları bana ulaştırdı. Okuduğumda boğazım düğümlendi, kelimeler yetersiz kaldı. Bu satırlarda sadece geçim sıkıntısı değil, aynı zamanda bir insanın onuruyla yaşama hakkının nasıl elinden alındığı vardı. O notlardan yola çıkarak bugünkü yazımı kaleme alıyorum.
Emeklimiz şöyle diyor: “İlkbahar, yaz, sonbahar, kış... Artık hiçbir mevsimin ürünü bizim soframıza uğramıyor. Asgari ücretli bir emekli olarak, pazara sadece bakmaya gidiyoruz. Kırmızı eti unutalı çok oldu; ayda bir yiyebiliyorsak ‘çok şükür’ diyoruz. Kaliteli zeytin, peynir, bal, reçel... Bunlar bizim için artık sadece market raflarında izlediğimiz etiketler.”
Bu yaz ne kiraz yiyebilmiş ne incir ne üzüm. "Pazarda yoktu" diye değil; cüzdanında onlara yetecek para olmadığı için. Aldığı maaş, sadece birkaç fatura ve belki biraz yumurta ile birkaç kilo tavuk almaya ancak yetiyor.
Ve en çok da bu satır içimi burktu: “Artık bir bakkaldan torunlarıma bir çikolata bile alamıyorum. Biz yaşayan ölüyüz artık...”
Bu bir benzetme değil; bir gerçeklik. Bir toplumda, yıllarca çalışmış, prim ödemiş, ülkesine katkı sağlamış insanların yaşlılık günlerinde yoksullukla mücadele etmeleri bir ayıptır. Hem bireysel hem de toplumsal bir ayıp.
Daha da çarpıcı olanı ise psikolojik boyutu. Bu insanlar sadece ekonomik olarak değil, ruhsal olarak da çöküyorlar. Parklarda bank üstlerinde oturup akşam etmeye çalışan, bir çay ocağında iki çay bir su içmeye bütçesi yetmeyen insanlar... Emekli maaşını utanarak saklayan, “Ne alıyorsun?” sorusuna cevap veremeyen insanlar...
Çünkü kamu emeklisi ile asgari ücretli emekli arasındaki uçurum, artık dağ gibi olmuş durumda. Aynı sofraya oturamıyor, aynı pazara giremiyor, aynı şehirde yaşayamıyorlar.
Yıllarca çalışmışsın, prim ödemişsin, vergi vermişsin... Sonra sıra sana geldiğinde bir kanun değişiyor, her şey değişiyor.
Buradan hükümete açık çağrımdır: Asgari ücretli emeklinin maaşı, en azından açlık sınırının üzerine çekilmelidir. Emeklinin derdi “lüks” değil, “yaşamaktır”. Barınmak, beslenmek, insanca yaşamak herkesin hakkıdır. Hele ki bu ülkenin yıllarca emeğini vermiş emeklileri için bu bir lütuf değil, borçtur.
Yetkililere sesleniyorum: Emeklilerin sesine kulak verin. Maaşları yükseltin. Onlara “ölmeden önce” insanca bir yaşam sunun.
Allah tüm emeklilerimizin yardımcısı olsun.
Hoşça kalın, farkında kalın…