Üretimin çivisi çıkmış, ticaretin sözü bitmiş, esnafın merhameti tükenmiş; vatandaş ağlasa boş, sızlasa boş, şikayet etse boş.
Şimdi bir sorum var: Bir kilo zeytin 400 lira olur mu? Zeytin Amerika’dan mı geliyor?
Hani Türkiye, zeytin ve zeytinyağı ihraç eden ülkeler arasında ilk sıralarda yer alıyor, ama nedense bu ürünlerin en pahalıları hep bizim esnafta.
Bu nasıl bir ticaret, bu nasıl bir serbest piyasa, bu nasıl bir esnaflıktır, ben bir türlü çözemedim! Çözen varsa, buyursun, söylesin.
Üç tarafımız denizlerle çevrili bir yarımada ülkesi olarak, balığın bol olduğu bir coğrafyada yaşıyoruz. Marmara'da, Ege’de, Karadeniz’de tutulan balıkların sayısını bilmek mümkün değil. Ama bu balıkları satanların vicdanı nerede?
Bir kilo istavrit 500 lira, bir kilo hamsi 500 TL, bir çupra 500 TL, bir levrek de 500 TL… Üstelik bunlar deniz balığı değil, çiftlik balığı! Hani deniz balığıydı? Bu nasıl bir esnaflıktır, anlamış değilim.
Bir tarafta deniz, her köşemiz balıkla dolu ama biz, deniz ürünlerini yiyemiyoruz, çünkü paramız yok.
Bir başka acı tablo ise yerli üzüm ve organik pekmez fiyatları. Yerli üzüm bu sene rekor fiyatla satıldı, organik pekmez ise astronomik fiyatlara ulaştı. Kiloları neredeyse bin lira! Yerli malımız dediğimiz meyve ve sebzeler de bu yıl fiyat rekorları kırdı.
Yahu, neredesin vicdan? Neredesin merhamet? Üzüm neden bu kadar pahalı? Diye sorduğumda, “Çeyrek altın olmuş 9 bin lira,” diyorlar. Peki, ben bunu anlayamadım. Ne alaka? Çiftçisin sen, altınla ne işin var? Bir bağ kuramadım, ama demek ki böyle bir bağlantı var, birileri bize bir oyun oynuyor.
Aslında bizim durumumuz şu: Tilki tilkinin kuyruğuna çarparak büyürmüş, ya da kurnazlıkla yapılan ticaretin sonu belliymiş. İşte bizim ticaret de bu şekilde dönüyor: Kılıf hazır, minareyi çal, şark kurnazlığı yap. Ama biz bu zihniyetle bir Avrupa ülkesi olamayız, olursak da ikinci gün kovulmuş oluruz.
Biraz merhamet ve vicdan belki bizi düzlüğe çıkarabilir. Ne kaybederiz? Denemekte fayda var.