En ince yerimizden kanayan ve rakamsal oran olarak maalesef gerilemeyen bir yaradır “çocuk gelinler”. Ayıbının üzerinde sayısız parmak izi vardır; baba, anne, talip olan, sözde nikâhı kıyan din adamı ve koskoca bir toplum, göz yuman herkes…
Henüz kendini koruyamazken ve yolun en başındayken, kederi en başından bilinen bir yola revan edilir, fikri yoktur, emir vardır. Sığındığı, aitlik ve sahiplik duygusunu bildiği ilk evinden, alelacele ve kıymet dengini asla karşılayamayacak ki dünyadaki hiçbir şeyin de karşılayamacağı ağzı süt kokan kızlar, belki 5 büyük baş hayvana, belki karın tokluğuna, belki de aile meclisinde kokuşmuş ağızlardan çıkan anlık bir kararla, gönderilirler bir harın içine. Yanar, tütmez. Ağlar, sesi çıkmaz. Ünzile’ler, Kardelen’ler, körpecikler; olur gittiği eve hatun kişi. Evcilik oynayacağı çağında, evliliğin içinde bulur kendini. Oyuncak bebeklere yaraşan küçük elleri, kendi gibi küçük bebeğinin ellerinden tutar. Henüz bulamamışken kendi yolunu ‘analık’ sıfatıyla küçücük bir bireye yol açmak zorunda kalır. Boyundan büyük, ruhundan yaşlıdır şimdi… Salkım söğütler gibi olabilecekken, budanmıştır yeşile durmuş dalları.
Neye, nelere yeteneği var bilinmiyordur, zira bunun önemi yok! Önemli olan; ateşe çorba koyması, süpürgeyi doğru kavraması, hamuru iyi karması, şimşek gibi inen tokadı vakur bir edayla karşılaması ve elbette gece de acısının muhatabını memnun kılması kâfidir. Hayalleri var mıdır, ne gam! Sırların, hayallerin, acının mihnetini oya gibi işler körpe bedenine. Ruhen, bedenen ve sosyo-psikolojik olarak üç otuzuna varmış bir ‘kadın’ gibidir artık nihayetinde. Kaç yaşına gelirse gelsin, hep biraz hasretindeki çocuk olarak kalacaktır. Oynayamadığı oyuncaklar kendidir; kolları hoyratça kırılıp, daha güzel bir oyuncak bulunduğunda ise kenara atılan.
Hepimizin hayatında vardır böyle küçük gelinler, kederli ve pelerinsiz kahramanlar. Dinlerken hüzünlü bir masal, yaşarken ızdıraplı bir kâbus olduğu gözlerinden akar. Su gibi saydam göğsünü kim bilir kaç fırtınalı geceye, sehere, sabaha karşı germiştir. Şimdi 70 yaşını sürüyor olsa da, o küçük kız oluverir anlatırken, silinmeyen kodlar ömrüne sirayet eder.
Çocuk gelinler, kayıt dışı bir ahlaksızlığın mahsulü olması vesilesiyle, kayıt altına alınması nâmümkün. Bireysel olarak yarayı sarmak güç ve fakat imkânsız değil. Belki bir kuyumcuda incecik bileğine takılan burma bilezikten şüphe etmeliyiz, koluna girdiği babası yaşındaki er kişiden, ürkek gözleriyle anlatmak istediğini bir kitap gibi okumalıyız. Caydırıcı etkisi olan güçlü oluşumlar kurmalı, kurulmuş olanlarla daha çok ilgili olmalıyız. Belki şimdi gürleriz, ama elbet bir gün yağarız… Kız çocukları bir ülkenin gen gücüdür, yaralı büyüyenlerin, büyüyemeden ergin olmaya itilenlerin tamamlanmamış yetişkinlikleriyle, nesillerini hakkıyla yetiştirebilmesi ne mümkün?
Küçük dev kadınlar, süt gibi alnınızdan öpmek isterim. Öpmek ve yazınızı değiştirmek; size gelinlik değil, çocukluk yakışır….