Şu sıralar genç yetişkin ve lise öğrencilerinden; “ben okuyup da ne yapacağım? Zaten atanamayacağım.” veya “geçinemiyorum ve ailem de geçinemediği için bana para veremiyor.’’ gibi sözleri sık duyar oldum. Küresel çapta koronavirüs salgını nedeniyle ekonomik zorlukların yaşandığını biliyoruz. Bu krizin tüm dünyayı etkilediğini de aslında görüyoruz. Haliyle hükümetler, şirketler gibi para akışında önemli konumlarda bulunan otoriteler, ekonomik tasarruflar ya da küçülmelere giderek bu krizden en az şekilde etkilenmeye gayret ediyor. Tabi dünya genelinde yaşanan ekonomik bunalım Türkiye’yi de etkilemektedir. Belirtmek isterim ki Türkiye olarak bu krizi en az hasarlı olacak şekilde atlatmaya ve güçlü kalmaya çalışıyoruz. Gençler daha önce böyle ciddi bir krizle karşılaşmadıkları için orta yetişkinler ve yaşlılardan daha çok etkilenebiliyor. İlk defa bu durumu deneyimlediklerinden dolayı ekonomik çıkmaz, beraberinde psikolojik anlamda bazı sorunlar getiriyor. Yoğun yaşanan anksiyete ve depresyon, bu sorunların en önemlileridir bana sorarsanız. Bu haftaki yazımda depresyondan konuşmak istiyorum. İlerleyen haftalarda ise anksiyete ve etkilerinden bahsederim diye umut ediyorum.
Önce depresyonun tanımını ve belirtilerini kısaca anlatmak isterim sonra ekonomik durumla olan ilişkisine değinmek daha doğru olacaktır. Kısa ve net bir ifadeyle depresyon; ilgi kaybı ve sürekli bir üzüntüye neden olan duygudurum bozukluğudur. Kadınlar erkeklere nazaran daha yatkındır. Belki de daha fazla sorumluluk üstlendikleri için olabilir( Eğer bir bebek veya çocuk varsa). Aynı zamanda verilere göre kadınlar, tekrarlayan depresyonu da erkeklerden daha sık yaşar. Karamsarlık, ilgide azalma ve umutsuzluk en çok göze çarpan belirtilerdir diyebiliriz. Bunun yanında intihar düşünceleri, hiçbir şeyden zevk alamama, uykuda düzensizlik veya uyumama/çok uyuma iştahta farklılık ve cinsel istekte azalma gibi belirtilerinin olduğunu da söyleyebiliriz.
Depresyon için birçok risk faktörü vardır. Sevilen birinin veya bir eşyanın kaybı, hamilelik, doğum, boşanma, ayrılık, hormonal değişiklikler, daha önce depresyonu yaşamış olma, bazı ilaçlar ve hastalıklar, kişiliğin verdiği yatkınlık ve ekonomik manada zorluklar-geçinememek demek daha açıklayıcı olur sanırım- gibi birçok etmen vardır. Peki, ekonomi kaynaklı depresyon ile nasıl baş edebiliriz?
Bence bu konuda en önemli husus: Depresyon hakkında bilinçli olmak. Değilsek bile bilinçlenmektir. Çünkü bildiğimiz bir şey ile baş etmek bilmediğimize oranla daha kolaydır. Tabi durum ile ilgili analiz ve muhakeme yapmak da önemlidir. Yani ekonomik problemlerin depresyona neden olabileceğini bilmek bir nebze de olsa rahatlatabilir. Kişi akut depresyon veya daha uzun süreli ve ağır bir depresyon yaşayabilir. Her iki depresyon türü için de hastaneler, üniversiteler veya aile sağlığı merkezlerindeki psikologlar veyahut psikiyatristlerden psikoterapi alması, kişi için kesinlikle daha sağlıklı olacaktır. Ekonomik anlamda zorluk yaşadığı için özel kliniklerden profesyonel destek alamayacağından ötürü ücretsiz bir şekilde az önce saydığım kurumlara müracaat edebilirler. Psikoterapiler içerisinde bilişsel davranışçı terapi, depresyonun iyileşmesinde büyük bir rol oynar.
Maalesef gençler ekonomik sebeplerden dolayı depresyonu oldukça sık yaşıyor. Bunun yanında ebeveynlerin de gençlere olan psikolojik baskısı depresyona meylettirebilir. Belki de gençlere gerçekçi beklentilerle yaklaşmak ve olması gerektiğinden fazla sorumluluk yüklememek gerekir. Depresyonun yaşanmasına engel olamasak da profesyonel manada destek olunabilir. Şunu da belirtmek istiyorum son olarak;
Psikoterapi esnasında depresyon ile ilgili verilen psikoeğitim ile tedaviyi yarıda bırakmamak oldukça yararlıdır. Eğer çözüm olanaklarını özetlersek bunlar aşağıdaki maddeler olur.
-Profesyonel destek almak
- psikoeğitim
- depresyonun atlatılabilir/baş edilebilir olduğunu bilmek.
Son olarak konuyla ilgisi dolaylı da olsa değinmek istediğim başka bir durum daha var. Evet depresyon ve diğer sorunlarla baş etmek istiyoruz ama maalesef toplumumuzun çoğunluğu psikologların “Deli doktoru” olduğunu düşünüyor. Tüm bunlardan önce psikoloğa gitmenin normal bir şey olduğunu, herhangi bir psikolojik sorunu çözmek veya psikoloğa danışmak için de gidebileceğini bilinmesi yine toplumumuzun yararına olacaktır. Bu hususta daha çok seminerler ve söyleyişiler ile halk aydınlatılmalıdır. Toplumumuza kazandırdığımız psikologların da bize kazandıracağı birçok şeyleri olacağını unutmayalım. Bunların başında geleceğe yön verecek olan gençlerin psikolojik sağlamlığı ve motivasyonel duruşlarıdır. Gençler toplumun aynasıdır. Bu yüzden hem psikolojik hem de ekonomik anlamda destek olunmalıdır.