HÜMEZE SURESİ.(7)
8. “O, onların üzerlerine kilitlenecektir.”
‘Mu’sedetün’ kapatılmış, kilitlenmiş, sürgüleri çekilmiş demektir. Ebedî azap mahallinde kapılar kapatılmış, sürgüler çekilmiştir. Artık kimse kendisiyle konuşmayacak, derdi dinlenmeyecek, hatırı sorulmayacak ve azabın içinde unutulacaktır. Bakın Ârâf sûresinde de Allah’ı, Allah’ın kitabını, Allah’ın hayat programını unutarak bir hayat ya-şayanların öbür tarafta azabın içinde unutulacakları anlatılmaktadır.
“Bugünle karşılaşacaklarını unuttukları, ayetlerimizi bile bile inkar ettikleri gibi biz de onları unutuyoruz.” (A’râf 51)
Allah’ı unutanlar unutulacaklardır. Allah’ın dinini unutanlar, unutulacaklardır. Dünyada mal-mülk peşinde koşarken Allah’ın diniyle ilgilenecek zaman bulamayanlar ateşin içinde unutulacaklardır. Dinlerini oyun ve eğlence edinen, dinlerini oyun ve oyuncak tutan, dünya hayatına verdikleri değeri dinlerine vermeyen, dünya hayatını, dünya malını, mülkünü dinlerine tercih eden, dünyayı hedef bilip, dünyayı kıble edinip bütün plan ve programlarını dünyayı kazanma adına yapan, bu yüzden de dinleriyle ilgilenme, kitaplarıyla, Peygamberleriyle tanışma imkânı bulamayan kimselerdir bunlar. Dünyayı kıble edinen, dünyayı alıp da âhireti unutanlar, dinlerini dünyalarına alet edenler, dinlerini dünyalarına yamayanlar, dünyayı kazanmak için dinlerini malzeme olarak kullanan kimselerdir bunlar.
Dünyayı ebedî zannediyorlardı. Bugün, bu güneş hiç bitmeyecek, ölüm hiç gelmeyecek zannediyorlardı. Dünyanın içindekilere meylederek aldanıyorlardı. Dünyanın konumu ve kuralları onları aldatıyor. Konumu gereği dünyada hiç kimseye dokunmuyor Allah ya, işte böyle işledikleri suçlar yüzünden kendilerine dokunulmayınca dünyada Allah’ı atlattık zannediyorlar ve aldanıyorlardı.
İşte böyle dünyanın kendilerini aldatıp köleleştirdiği için dünya peşinde koşarken, dünyalıklar peşinde koşarken Allah’ı unutan, Allah’ın kendilerinden istediği kulluğu unutan, dinlerinin temel kaynakları olan Kitap ve sünnetle tanışma imkânı bulamayan, dinleriyle yakından tanışma zahmetinde bulunmayan ve böylece oradan buradan devşirdiklerini kendilerine din kabul eden ve böylece oyunu ve oyuncağı din zanneden kimselerdir bunlar. Dünyaya ve dünyalık işlere o kadar önem verirler ki, dinleriyle ilgilenecek vakitleri kalmamıştır.
Onların bu günü unuttukları gibi biz de onları unuttuk. Onlar dünyada âhireti hesaba katmadan bir hayat yaşamışlardı, biz de bugün onları unutuyoruz diyor Rabbimiz. Ne müthiş bir şey değil mi? Unutulmak, yüzüne bakılmamak, sözü dinlenmemek ve ebedîyen azaba mahkum edilmek. Ne korkunç bir akıbet. İşte bundan dolayı unutuluyorlar, bundan dolayı nimetlerden mahrum ediliyorlar ve azaba lâyık görülüyorlar.
Cehennem onların üzerine kapatılacak ve bir daha oradan çıkıp kurtulma imkânı bulamayacaklardır. Böyleleri için rahmet kapıları açılmayacaktır. Rahmânın kullarıyla irtibat kapıları açılmayacaktır. Mü’minlerin ruhları için açılan semanın kapıları bunlar için kapalı kalacak ve melekler bunları ebedîyen unutulmak üzere azabın içinde bırakacaklardır. Çünkü onlar dünyadayken Rablerini unutmuşlardı. Ya da bu adamlara Rabbimizin rahmet kapıları açılmayacaktır. Neden? Çünkü bunlar dünyada iken kendilerine açılan rahmet kapılarıyla ilgilenmemişlerdi. Rabbimizin dünyada kendilerine açtığı rahmet kapılarından istifade etmek istememişlerdi.
Rabbimizin bu dünyada kullarına açtığı rahmet kapıları Kitaptır, peygamberleridir. Kitap, rehberdir. Kitap kendisine uyanları, kendisini takip edenleri hedefe götürecek bir imâm ve rehberdir. Kitap, en büyük rahmettir. Allah kullarına gönderdiği kitapları vasıtasıyla onlara yeryüzünde en büyük rahmet kapılarını açmıştır. Kitapları sayesinde hem dünyada hem de âhirette kullarına en büyük rahmet kapılarını açmıştır Rabbimiz. Dün Allah’ın kullarına gönderdiği bir kitap ve o kitap sayesinde açtığı bir rahmet kapısı ile çölde ona iman eden Allah’ın kulları, onun rehberliğinde saadete ulaşmışlardır. Kölelikten yeryüzünün efendiliğine ulaşmışlardır. Ama kimileri de Allah’ın kendileri için açtığı bu rahmet kapılarıyla ilgilenmemişler, bu rahmetten istifade etmeyi istememişlerdir. İşte böyleleri de o gün cehennemin içinde rahmetten mahrum bırakılacaklardır.
Hem öyle bir cehennem ki, şöyle bir uğrayacakları, görüp geçecekleri bir ateş değil, içinde hiç çıkmamacasına, hiç kurtulmamacasına kalacakları bir ateştir. Orası onların yeri ve yurdudur.
Mevlam oraya girenlerden uzak kılsın. Oraya girecek amelleri yapmaktan uzak eylesin. AMİN
DEVAMI YARIN…..
AYETİ KERİMELER:
“Yine onlara, “Gelin şu ikiyüzlülükten vazgeçin ve diğer mümin insanların inandığı gibi siz de hak dine yürekten iman edin! Bırakın artık şu kibir ve inâdı da, vahyin sesine kulak vererek Hakk’ın emrine teslim olun!” denildiği zaman, “Ne yani, şu akılsızların inandığı gibi mi inanalım? Sınırsız zevk ve eğlence içinde hayatı doyasıya yaşamak varken; doğruluk, erdemlilik, fedâkârlık gibi safsatalarla ne diye keyfimizi bozalım? Hem o dar kafalı, yobaz insanlarla aynı inancı paylaşmak bizim gibi üstün kişiliklere yakışır mı?” derler.
“İyi bilin ki, onlar gerçekten akılsızların ta kendileridir; ne var ki, bunun bilincinde değiller.” (Bakara.13)
“İnananlarla karşılaştıkları zaman, “Biz de inanıyoruz!” derler. Fakat onları perde arkasından yöneten şeytanlarıyla, yani kendilerini yönlendiren liderleriyle, akıl hocalarıyla baş başa kalınca da, “Aslında biz sizin yanınızdayız, bakmayın Müslümanlıktan dem vurduğumuza; böyle yapmakla, onlarla sadece alay ediyoruz!” derler.” (14)
“Oysa asıl, Allah, onlarla alay etmekte, hak ve hakîkat karşısında takındıkları bu küstahça tavırlarından dolayı, yüreklerindeki son iman kalıntılarını da yok ederek onları azgınlıkları içinde bocalar bir hâlde bırakmaktadır.” (15)
“İşte bunlar, dosdoğru cennete ulaştıran doğru yolu terk ederek, cehenneme giden yolu, sapıklığı tercih eden kimselerdir. Fakat bu değiş tokuştan dünyevî bir kazanç elde edemedikleri gibi, hidâyete ermekten de mahrum kalmışlardır.” diye buyurmaktadır yüce Rabbimiz. (16)
HADİSİ ŞERİFLER:
— “Vallahi îmân etmiş olmaz, vallahi îmân etmiş olmaz, valla¬hi îmân etmiş olmaz!” buyurdu.(Mecliste hazır bulunanlar:)
— Yâ Resûlallah! Bu îmân etmiş olmayan kimdir? diye sorul¬du.
Rasûlullah: — “Komşusu zulümlerinden, şerlerinden emîn olmayan kimse¬dir” diye cevap verdi.
Müslimdede şu ziyade vardır:
“Komşusu,şerrinden emin olmayan kimse,cennete girmeyecektir. ” diye buyurmuştur. Hitaplar oldukça düşündürücü. Ve bizlere bu hitaplar.
“Efendimiz as: ”Kıyamet günü Komşusunu yakalayan nice komşu vardır ki, şöyle der: Ya Rab! bu, yüzüme kapısını kapatarak, iyiliğini esirgemiştir.” diye buyurmaktadır. (111 edep).
“Komşusu aç olup ta karnını doyuran(tok olan), mü’min değildir”
“Allah’a ve ahret gününe îmân eden kimse, komşusuna ikram etsin, iyilikte bulunsun; Allah’a ve ahret gününe îmân eden kimse, misafirine ikram etsin. Allah’a ve ahret gününe îmân eden kimse, hayır söylesin yahut sussun”buyurdu. (102.edb mfrt. Buhari,müslim,Ahmed b Hanbel.)
EFENDİMİZ S.A.V’DEN DUA:
“Allah’ım!Bana öğrettiğin ilmi bana yararlı kıl.Bana yararlı olan şeyleri öğret. Bilgimi arttır.İçinde bulunduğumuz her hal ve durumda Allah’a hamd ederiz.Cehennem ehlinin karşılaştığı hallerden sana sığınırım.” 46
BEDİ’UZZAMAN HZ:
21.MEKTUP: (6)
Sekizinci Kelime :
‘O DİRİDİR, ÖLÜMSÜZDÜR’ ÖLMEYENDİR’ Yani, bütün kâinatın mevcudatında görünen ve vesile-i muhabbet olan kemal ve hüsün ve ihsanın hadsiz bir derece fevkinde bir cemal ve kemal ve ihsanın sahibi ve bütün mahbuplara bedel, birtek cilve-i cemâli kâfi gelen bir Mâbud-u Lemyezel, bir Mahbub-u Lâyezâlin ezelî ve ebedî bir hayat-ı daimesi var ki, şaibe-i zeval ve fenâdan münezzeh ve avârız-ı naks ve kusurdan müberrâdır. İşte şu kelime, cin ve inse ve bütün zîşuura ve ehl-i muhabbet ve aşka ilân eder ki:
Sizlere müjde! Mahbuplarınızdan nihayetsiz firakların yaralarını tedavi edip merhem süren bir Mahbub-u Bâkîniz var. Madem O var ve bâkidir; başkaları ne olursa olsun, merak çekmeyiniz. Belki o mahbuplarda sebeb-i muhabbetiniz olan hüsün ve ihsan, fazl ve kemal, o Mahbub-u Bâkînin cilve-i cemâl-i bâkisinden çok perdelerden geçip, gayet zayıf bir gölgenin gölgesidir. Onların zevalleri sizleri incitmesin. Çünkü onlar bir nevi aynalardır. Aynaların değişmesi, şâşaa-i cemâlin cilvesini tazeleştirir, güzelleştirir. Madem O var, herşey var.
HZ ALİ RA:
Kim yüce Allah’a, avucu Müslümanların kanlarından, mallarından tertemiz olarak ulaşmak isterse, dilini onların ayıplarından korusun, bunu yapsın.
Bilin ey Allah kulları, gerçekten de inanan bu yıl helâl bildiğini geçen yıl da helâl bilir; geçen yıl hâram saydığını bu yıl da hâram sayar. Harâm olan şeylerden, insanların helâl saydıkları, size helâl olmaz; helâl, Allah’ın helâl ettiği şeydir, harâm da Allah’ın harâm ettiği şey.
İşlerde tecrübeniz var, onlarda tedbirde bulundunuz; öğütler verildi sizden öncekilerin halleriyle, örnekler gösterildi size; apaçık işe çağrıldınız; bunu ancak sağır duymadı, kör görmedi.
Allah’ın belâlarla sınadığı, tecrübelerle denediği kişiye hiç bir öğüt fayda veremez, tanımadığı, inkâr ettiği kusûr, önüne çıkagelir; tanıdığı şey, önünde belirir; o vakit inkâr ettiğini anlar, ikrâr ettiğini tanır, bilir.
İnsanlar iki bölüktür: Bir bölüğü şeriata uyar; öbür bölüğü bidate sapar. Bu ikinci bölüğün, noksan sıfatlardan münezzeh Allah’tan ne bir delili vardır, ne bir ışığı. Noksan sıfatlardan münezzeh olan Allah, hiç bir kimseye Kur’an’a benzer başka bir şeyle öğüt vermez; çünkü Kur’ân, Allah’ın sağlam ipidir, emin sebebidir; gönüllerin bahârı ondadır; bilgilerin kaynakları onda; gönüle ondan başka bir şeyle cilâ olamaz; ondan başka bir şey gönlü parlatamaz. Böyle olmakla beraber gene de ondan öğüt alanlar, ona uyup yol almışlardır; unutanlar, unutmaya kapılanlar, yolda kalakalmışlardır.[31]
RAMAZAN AYININ ÖNEMİ
Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.