ÖZLÜ’YORUM

Siz hiç kayboldunuz mu?

Arapça ġyb kökünden gelen ġayb غيب z "kaybolma, yitme" sözcüğünde buldunuz mu hiç benliğinizi? 

Nasıl yani deme işte? 

Bu gün bir tek zihnim uyanık, gerisi Arapça ġāba غاب, "kayboldu, görünmez oldu" fiilinin ta kendisi!

Çözmeye çalıştığınız, çok uğraştığınız bir işin içine iyice gömülünce, hissedilen etkiden bahsetmiyorum. Önce gözlerde, sonra kulaklarda bir bir kaybolmaya başlayan duyular, bir sessizlik, bir karanlık hissetmenizi sağlayan aşırı meşgul olma sonucunda ortaya çıkan hadise benimkisi.

Farklı farklı derin toplumsal travmalar yaşadığın bir çağda önünde duranı görememe, çevrendeki seslere sağır olma, tüm duyularınla kendi içine gömülme hali ve hatta varlığın yoklukla sınanırken çevrene karşı yoksullaşma hissi bahsettiğim. Kocaman bir başak tarlasında yolunu kaybeden insanlar gibiyiz. Haberin var mı?

Her yerde yeme, içme, barınma için emek fazlası ürün, mal ve hizmet varken ve sen tüm bunların çokluğunda yoksullukla boğuşurken kafanı kaldırıp bir kez olsun gerçeğine baktığında varlığında yok olmuş, birbirine kayıtsız yüz binlere dönüştüğünü göreceksin. Peki bu kaybın sebebi ne?

Portekizce’de  ‘saudade’ diye bir kelime vardır: Artık kaybolmaya başlamış, nadirleşmiş veyahut tamamen kaybedilmiş bir şeyi ya da bir kişiyi derinden özleme hissi demektir bu. Osmanlıcada ve günümüz Türkçesindeyse, ‘saudade’ kelimesini anımsatan, Arapça kökenli bir başka kelime var: Süveyda. Tasavvufta, ‘kalbin tam ortasında, gizli günahlarımızın saklı durduğuna inanılan, küçük, kara nokta’ demektir süveyda. İşte, bu kara nokta, mazinin kalpte yarattığı sarsıntılarla büyümeyi bir hayli sever. Aşkla bağlandıklarını, –aşkla bağlandıkların yanında olsalar da olmasalar da– kalbindeki süveyda sarsıldığı için, bir gün, durup dururken, gümbür gümbür bir sessizlikte, daha önceleri hiç özlemediğin kadar şiddetli özlersin kaybettiklerini. İşte öyle bir haldeyim son zamanlarda. 

Özlüyorum...

Çocukluğumun Cumhuriyetle korunan ülkesini, birbirine gülümseyen insan yüzlerini, annemin kekik kokan ellerini, dost sarılmalarını, yarına karşı duyulmayan kaygının rahatlığını ve daha nice değerlerimizi kaybettik çünkü. 

ATA’mın devrimlerinin ışığıyla parlayan gözlerim şimdilerde yıkılan sosyal devlet anlayışıyla kötüleşen ekonomi, eğitim ve sağlık politikalarıyla kendi içinde ruhsuzlaşan halkımla yabancıyız artık. Büyük itirafım var: Kaybolduk! 

Belki yeterince kör, sağır, dilsiz olamadığımızda çareyi kaybolmakta buluyoruz.

Oysa kaybolmak, Portekizcede ‘saudade’, Osmanlıca ve günümüz Türkçesiyle ‘süveyda’ özlemekmiş! 

Özlü’yorum!..