YARATILIŞ GAYEMİZE DÖNMEK MECBURİYETİNDEYİZ

     Derdimiz öncelikle insan olmayı başarabilmek olmalıdır. Bu başarılamadıktan sonra hayatın, maddiyatın ve uğruna her şeyi mübah gördüğümüz bu geçici hayatın hiçbir önemi yoktur. Yüce Allah insanlığı yaratırken, en mükemmel bir kıvamda ve şekilde yarattı. Ve onu kabileler halinde, boylar halinde yeryüzüne indirdi. Birbirleriyle anlaşsınlar ve geçinsinler diye. Bir beraber ve kardeş olsunlar diye yarattı. Aynı hayatı hep beraber mutlu bir şekilde yaşasınlar diye yarattı. Birbirlerine hakaret etsinler diye değil, haklarına tecavüz etsinler diye değil, haksızlık ve zulüm etsinler diye değil. Birilerimiz mutlu ve imkanlar içerisinde bir hayatı  yaşayalım, diğerlerin de ne hallleri varsa görsünler diye değildir. Anlayışsızca ve barbarca bir hayatı yaşamak asla değildir.

"Ey insanlar! Gerçekten Biz sizi bir erkekle bir kadından yarattık ve birbirinizle tanışıp rahat, huzur ve kardeşlik içinde bir hayatı yaşamak için iyilikte, güzellikte yarışasınız diye sizi ırklara, boylara ayırdık. Hepiniz Âdem ve Havvâ adındaki bir anne-babanın çocuklarısınız…..” diye buyurmaktadır yüce kitabında. (Hucurat 13) 

Böyle bir hayatı yaşamak için yaratılmışız. Allah’a kul olmak için yaratılmışız. O açıdan, yaşadığımız hayatlarımıza bir bakalım. Nasıl bir hayatı yaşadığımızın farkına varalım. Kendimizi bir kontrol edelim. Bir müslüman gözüyle kendimizi irdeleyelim.

     Nasıl bir hayatı yaşayacağımızı bizlere öğretmiştir yüce Allah. Kendi kafalarımıza ve kendimizce oluşturduğumuz mantıklara göre bir hayatı yaşayamayız. Nasıl yaşamamız gerektiğini kural ve kaidelerle beyan etmiştir Allah ve Rasulü. Nebiler ve Resuller görevlendirmiştir. Kitap ve yasalar göndermiştir. Terbiyeleneceğimiz, insan olabileceğimiz ve insanca bir hayatı yaşayabileceğimiz bir hayatı emretmiştir. Ve bizleri bu hayatı yaşamaktan sorumlu tutmuştur. Allah’a göre bir hayatı yaşama sorumluluğunu sırtımıza yüklemiştir.

     Çünkü Başıboş değiliz. Ve başıboş da yaratılmamışız. Bu konuda Yüce Allah şöyle buyuruyor:

 “Bundan başka bir şey mi bekliyordunuz? Yoksa sizi hiçbir hikmet ve amaç gözetmeden, boş ve anlamsız bir oyun ve eğlence olsun diye yarattığımızı ve yaptıklarınızın hesabını vermek üzere, günün birinde huzurumuza çıkarılmayacağınızı mı sanıyordunuz?” (Mü'minun 115)

Hayır, Allah boş ve anlamsız bir iş yapmaz:

“Çünkü Allah, yüceler yücesidir; hükmüne karşı konulamayan gerçek hükümdardır; doğrunun, gerçeğin, hakkın ve hakîkatin ta kendisidir; O’ndan başka ilâh yoktur; yüce saltanat ve hükümranlığın sahibi O’dur!” buyurmaktadır. (Mü'minun 116)

   Ama bizler bu mantıktan, yaratılış gayesinden çok uzak bir hayatı yaşamaktayız. Vurdumduymaz bir hayatın içerisindeyiz. Nemelazımcı bir mantıkla, sadece dünyevi çıkar ve menfaatlerimiz doğrultusunda bir hayatı hedef edinmişiz.

Başı boş değiliz ve başıboş yaratılmamışız. Hesabını Allah'a mutlaka vereceğimiz bir hayatın sahibiyiz. Sorumlu olduğumuz ve tutulduğumuz bir hayatı yaşamak zorundayız. Amaçsız, gayesiz, başıboş ve vurdumduymaz bir hayatı yaşayamayız.

 Maalesef gittikçe dejenere olan, değişen bir hayatın içerisinde debelenip durmaktayız. Herkes almış başını gidiyor. Uğruna bedel ödenecek, gıpta edilecek, arzuyla yaşanılacak bir hayattan uzaklaşıyoruz. Gaye, hedef ve amaç birbirine karışmış. Herkes bir ucundan tutmuş, gayesizce, amaçsızca, sorumsuzca ve sorumluluk duygusundan uzak bir hayat yaşanıyor ve yaşatılmaya çalışılıyor.

    Müslümanız ve insanız. Yaşadığımız bu hayat bir gün son bulacak. Tüm göçenler gibi bizlerde bir gün göçeceğiz. Başta kabirde ve ondan sonra da mahşer günü Din gününün sahibi ve Maliki olan Allah’a ne cevap vereceğiz.? Kendimizi hangi hayırlı amellerle savunabileceğiz.? Cehennem ateşinden kurtulacak ve cennete girebilecek hangi amellerimizle kendimizi kurtarabileceğiz.? Cehenneme girmemizi engelleyecek hangi amellere sahibiz.? Asıl olan yer orası değil mi ? Ebedi olan yer orası değil mi ? Dönüşü olmayan yer orası değil mi.? Pişmanlığın ve nedametin fayda vermeyeceği tek yer orası değil mi ?. Ahiret değil mi.? Elbette ki orasıdır. Bir saat sonrası için bir garantimizin olmadığı bu geçici dünya hayatı için, ebedi bir hayatı umursamayıp feda etmek ne kadar mantıklı bir düşünce olabilir.

    Bu dünya için, içindekileri elde etmek için, biraz daha zengin olabilmek için, biraz daha imkân sahibi olabilmek, bir üst makama erişebilmek için, arlanmaz, sınır tanımaz, yasa ve kanun bilmez, her yolu ve yordamı mübah görmek çok mu akıllıca bir yöntemdir. Hiçte değildir. Tam tersine hedeften, gayeden ve Allah'a giden yoldan daha da uzaklaşmadır. Asıl mutluluk, asıl saadet ve insan olabilmek, Ahiretteki hayatı garanti altına alacak yolda yürümektir. Asıl mutluluk ve saadet ahirette ateşten uzak kalmayı başarabilmektir. Asıl mutluluk, saadet ve zenginlik, Ahiret hayatında, bu dünyada yapmış olduğu hayırlı amellerle cennete girmeyi başarabilmektir. Netice cennet olmadıktan sonra, bu dünyada kral ve padişah olsan ne anlam ifade eder ki.

   Rabbim daha bu dünyadayken yaratılış gayesinin farkına varanlardan eylesin. Ona göre bir duruşu ve bir hayatı yaşamayı nasip etsin. Ve neticesinde de cümlemizi Firdevs cennetlerine gireceklerden eylesin. AMİN