Yaş Otuz Beş: Yolun Yarısı mı, Başarının Ölçüsü mü?

Ünlü şairimiz Cahit Sıtkı Tarancı, hafızalara kazınan şiirinde şöyle der:

“Yaş otuz beş! Yolun yarısı eder.”

Bu mısrayı bir edebiyat dersinde değil de bir ekonomistten duyduğumda şaşırmadım desem yalan olur. Ancak üzerinde düşününce, hem şairin hem ekonomistin aynı noktaya işaret ettiğini fark ettim: 35 yaş, hayatın kritik bir dönüm noktasıdır.

Söz konusu ekonomist şöyle diyor: “35 yaşına geldiğinizde artık bir yetişkinsiniz. Hayatınızı belli bir düzene oturtmanız gerekir. Düzenli bir işiniz, bir eşiniz, çocuklarınız, eviniz ve arabanız olmalı. Eğer bunlardan birkaçı yoksa, hayata iyi başlamamışsınız ve başarısızsınız demektir.”

Tarancı’nın dizelerine dönersek; “Yolun yarısı” ifadesi, sadece yaşın ilerlemesini değil, insanın geleceğe dair endişelerinin azalması gerektiğini de ima eder. 35 yaşından sonra artık “gelecekte ne olacağım” değil, “şimdi ne yaptım” sorusu sorulmalıdır.

Etrafımıza baktığımızda, bu yaşa gelip hâlâ ekonomik sıkıntılarla boğuşan, evlenememiş, işini kuramamış, ev ya da araba sahibi olamamış pek çok insan görüyoruz. Hayatın peşinden koşarken nefes nefese kalan bu insanlar için sistem “başarısız” etiketi yapıştırıyor.

Elbette bazı insanlar şanslı doğar. Ailesi, hayatını kolaylaştırmak için gerekli tüm imkânları sağlamıştır. Ama herkes bu kadar şanslı değildir. Ancak bu, o kişinin kötü bir başlangıç yaptığı anlamına gelmez. Zekâsı, emeği ve azmiyle 35 yaşına geldiğinde hayatını rayına oturtan sayısız örnek var.

Fakat toplumdaki genel kanaat şu: “Bir insan 35’ine kadar bir baltaya sap olamamışsa, sonrası için çok da umut yoktur.”

Bu sert bir ifade, ama toplumun başarının zamanlamasına dair beklentisini yansıtıyor. Hayatta trenin neresinde olduğun önemli değil; önemli olan o treni kaçırmamaktır.

Avrupa ve Amerika’da gençler 18 yaşına geldiklerinde evden ayrılır, kendi ayakları üzerinde durmaya başlar. Aileden maddi destek almak yerine, kendi hayatlarını kurmayı öğrenirler. Çünkü bilirler ki, hayatın trenini kaçırmak, geri dönülmez bir yolculuğun ilk adımı olabilir.

Bu yaklaşım ekonomik sistemin doğru işlemesine de katkı sağlar. Aileler, çocuklarını 18 yaşına kadar büyütür, eğitir ve hayata hazırlar. 18 yıl, bir bireyi hayata hazırlamak için hiç de kısa bir süre değildir. Sonrasında ise bireyin kendi yolunu çizmesi beklenir – cinsiyet fark etmeksizin.

Bizde ise tam tersi… Çocuklar dizimizin dibinden ayrılmasın isteriz. Kontrol bizde olsun, hayatı birlikte yönetelim isteriz. Belki de bu düşünce tarzı, kendi ayakları üzerinde duramayan bireyler yetişmesine neden oluyor.

Tarancı’nın dizelerine tekrar dönelim: “Yaş otuz beş, yolun yarısı eder.”

Bu yaşa kadar hayatını kurabilen, geleceğini inşa etmiş sayılır. Ama hâlâ bir dikili ağacı bile yoksa, ne yazık ki umutlar giderek azalır. Geçmiş olsun…

Cahit Sıtkı Tarancı’nın “Otuz Beş Yaş” şiirini tekrar okuyun. Belki de hayata başka bir pencereden bakmanıza vesile olur.

Hoşçakalın.