Her yılın beşinci ayı olan 4-10 Mayıs tarihleri arasında kutlanan veya diğer tabiriyle resmi takvime uygun bir hafta içeriği kazandırılmaya çalışılan “İş Sağlığı ve Güvenliği” konusu, doğrusu dikkat edilen ve hassas davranılan bir alan değil. Çünkü söz konusu tarihlerin taşıdığı anlam, fark eşiğimizin dışında ve iş ortamlarında insan sağlığı ve güvenliği açısından olması gereken koşulları ve şatları oluşturamıyor.
Önceleri toprak ile uğraşmak ve hayvancılık yaparak doğanın kendisi ile mücadele etmek temel üretim ve hizmet kültürümüz iken, iş kazaları veya iş güvenliği konusunda tehlike doğuran makineleşme ve teknolojik yapılanmanın araç boyutu ortada yoktu. Doğa ile yapılan mücadele insan hayatına risk katacak bir tehlike alanı yaratmadığından, iş kaynaklı ölümler ve sakat kalma durumları gerçekleşmiyordu.
Sanayi devrimi ve makineleşme ile birlikte büyük şehirlerin ortaya çıkışı, fabrika ve üretim merkezlerinin varlığı, iş kollarının artışı ile insan emeğine eklenen araç-donatım sayesinde kaza, güvenlik, sağlık konularında risk oluşturan etmenlerin ortaya çıkışı da kaçınılmaz hale geldi.
Modern dünyanın ve teknolojik gelişimin iş dünyasında edindiği yer itibariyle insan ve makinenin beraber üretimde bulunma zorunluluğu sonucu insanın makineye esareti ortaya çıktı.
İnsan emeği ile ortaya çıkan kalite ve sabit üretim, yerini daha hızlı ve kaliteli seri üretime bıraktı. Birçok insanın sergilediği çaba ve yoğun mesai yerini zaman ve emek tasarrufuna, daha çok ve seri üretimde bulunma sonucuna bıraktı.
Ama fayda yönlü sonuçlarla birlikte insan ve makine birlikteliğinin yarattığı insan esareti ile makine yönetimi ve güvenliği konusunda ortaya çıkan yetersizlik ve eksiklikler beraberinde kazaları, sakatlıkları, ölümleri getiriyor.
Mayıs ayının ilk haftasına denk gelen iş sağlığı ve güvenliği konusunun taşıdığı anlam ve zihinlere kazınması gereken önemi bu yüzden değer taşır. İnsan hayatı ve önemi ile sergilenen meslek ve iş sektörünün alanları güvenlik bilincini oluşumunda tedbirler zincirinin kaçınılmaması gereken şartlarını edinmemiz gerektiğini önümüze koyuyor.
Bu manada iş alanımız ve mesleki yapımız ne olursa olsun, iş güvenliğinin sağlanmasına yönelik alt yapısının sağlanması zorunluluklarımız arasındadır. Çalışan eleman kadrosunun “İş Riski” boyutuyla ilgili güvenlik kültürünün iş ortamında oluşturulması temel koşuldur.
Sağlık sektörü yanında eğitim sektörü, ticaret alanları, askeri ve emniyet birimleri, tarım ve hayvancılık kolları, gıda sektörü, giyim ve tekstil alanları gibi sosyal hayatımızın kamusal tüm yerleri, öncelikle ana karakter olan insan aktörünün can güvenliği ile kişisel haklarını koruyucu yeterliliklere sahip olmalıdır.
Temel ihtiyaçlarının giderilmesi zorunlu olan insan için üretim-tüketim bağının çeşitlilik kazanan birimlerinde rol alan her insan, hayatını ve kazancını kontrol ve denetim ile sağlanan ortamlarda çalışmanın huzurunu duyumsamak ister. Çünkü ihtiyaçların giderilmesi bir zorunluluk, ihtiyaçların giderilmesi için çalışma ve emek ortaya koymakta kaçınılmazdır.
Ama öncelikle iş güvenliği, ama önce iş verimliliği için uygun çalışma ortamları ve şartları…
Uygun çalışma ortamları ve şartları da ihmalkârlık, tedbirsizlik, umursamazlık, risk faktörlerinden uzak durmak ile oluşmaktadır.
Kaza ve yıkım nedeni faktörlerden sakınmak için de çalışılan meslek grubunun kılık-kıyafet ve donanım unsurlarını kullanmak, meslek teçhizatının ve makinelerinin işler ve sağlam olması, bozuk ve tamir görmesi gereken mekanizmaların bakım ve onarımı gibi fiziksel yeterlilik ilkelerinin hazır bulundurulması gerekiyor.
Fiziki yeterlilik ve güvenlik tedbirlerinin yanında mesai saatlerinin düzeni, mevsim ve aylara göre çalışma ortamlarının sıcaklık-soğukluk sistemlerinin ayarlanması, fazla mesai ücretleri, hizmet içi eğitim ile eleman ihtiyacının sağlanması veya devamı konusunda destekleyici iş programlarının edindirilmesi, tatmin edici yeterli maaş ödemelerinin yapılması, haklar ve statüler noktasında özlük sınırlanın korunması, beslenme ve yoğun mesai düzenin yapılıp, çalışma saatlerinin sistemli hale getirilerek yüksek tempoda emek sarfiyatına engel olunması, sağlık ve fiziki zararları önleyici kurallar belirlenmesi çalışan kesimin verimliliğini artıran etmenlerdir.
Küçük yaşta iş gücü kullanımı ve çocuk işçilerin yanında toplumsal dokumuzun dışarıdan eklenen parçaları olarak yabancı uyruklu işgücünün kullanılma isteğinin sonuçları önümüze fazla kazanç koysa da zarar görmeleri engellenmemekte, daha kötüsü haklarının verilmemesinden dolayı harama ve haksızlığa bulaşma oranımız artış göstermekte.
İş güvenliği kavramı verimlilik, üretim ve hizmet kavramlarıyla aynı öneme sahip olduğundan, bireylerin uygun çalışma koşullarının sağlanması, can güvenliği başta olmak üzere tüm unsurların bir araya getirilerek hizmet sağlanması sürecinin tümünü kapsaması nedeniyle eğitim alanı ve yetişme süreçleriyle olan bağını sıkı sıkı korumaktadır.
Eğitim süreci sadece sosyal hayatın kişisel gelişim modellerini ifade etmez, aynı zamanda hizmet içi etkinlik ve programlarla meslek içi gelişim süreçlerinin kaliteli hizmet ve üretim ile de bağlar kurması noktasında roller edinir.
İhmal ve tedbirsizlik halinin yarattığı risk durumunun neden olduğu can kayıpları ile maddi zararları günlük hayatımızın ve iş hayatımızın bir parçası olarak görmemek gerekiyor. Tedbir ve güvenlik hassasiyeti ile kader bilicini bir potada eritmek doğru değil.
Yaşanacak olanı tekdir etmek ayrı, koruyucu ve tedbir sağlayıcı ilkeleri iş ortamımızın bir ana motifi haline getirerek zarar görmemek ayrı bir olay…