Gecenin çıplak ayazında

Yırtıp geçiyordu

Martı çığlıkları

Gerçeküstü bir zamanı...

Sisten örülmüş duvarların

Genzimi yakan feryadı

Hiç bu denli acıtmadı

Susamadı hiç bu kadar

İstanbul boğazı

Bir parça hüzün harmanı

Yalayıp duruyordu

Dudağımızın kıyısını

Hiç kimse de görmedi

Milyonlar içinde

Diz dize buluşturan tenhayı...

Bir sözcük, ağır bir yük gibi

Düşerken tepebaşımıza

Hiç bu kadar çırpınmadı

İstanbul boğazı

Biraz hüzün ve acı

Senden ve benden kalan

Zamanın sırtına giydirilmiş

Koskoca bir andı...

Gözlerimizin tuhaf korkularında

Kaderimiz alaca bulanık...

Yaşanası bir rüya iken

Damarlarımızdan kayan

Hiç bu kadar kızıl akmadı

İstanbul boğazı