herkesin kollarında birinin sarılması noksan

                                                                            ağabeyini soran bir çocuğun gözleriyle kaldım

                                                                            doğu’da her dağa bir fatiha’yla

                        Kemal Varol

Hasan 22 yaşındaydı. Bir fabrikada çalışıyordu.

Uzun boylu kara kaşlı kara gözlüydü. Başını eğmeden aha bu kapıdan geçemezdi.

Oğlumdu.

Ocak ayının 11’iydi. Sabah 7de kahvaltısını yapıp işe gitmek için çıktı. Dualarla uğurladım onu. O çıkarken ben de sofra bezini silkelemek için balkona çıktım. Son kez bana el sallayıp birkaç adım yürürken beyaz bir minibüs tam önünde durdu.

Önce iş servisi sandım. Sonra iki erkek inip zorla Hasan’ımı arabanın içine attılar ve gittiler.

Her şey bir anda oldu. Bir anda geldiler, aldılar ve gittiler. Arabanın 2 metre gittiğini bile görmedim. Bir anda kayboldu her şey.

Bağırmam ve komşuları toplamam da bir anda oldu ama kimse bir şey görmemişti.

Son günlerde böyle olaylar çok oluyordu. Kimse görmüyordu ve kimse de dönmüyordu.

 Muhtara gittim haberi yoktu bir şey yapamayacağını söyledi.

Emniyete gittim haberlerinin olmadığını söyleyip ‘gelir’ diyerek beni eve yolladılar.

Gelir.

Peki ne zaman.

Akşam oldu gelmedi.

Gece yarısı oldu gelmedi.

Sabah oldu gelmedi.

Hala bir kapı sesi gelince Hasan’ım mı geldi diye bakıyorum. Evimi değiştirmedim kapımı değiştirmedim.

Bir gün oldu, beş gün oldu, on ay, 30 yıl oldu. Gelen, sadece sürekli değişen avukatlardı. Ve benim gibi çocuklarını ve eşlerini kaybeden insanlardı.

Onlar, binler, yüz binler ve milyonlar olduk. Ama yorulmadık. Birçok insan sürekli kayıplarımızı aradık ama bulamadık.

Bir mezar aradık sadece, bulamadık.

Böylece günler geçti.

Birleştik, her Cumartesi günü bizler Gülistan caddesinde toplandık, başka arkadaşlarımız başka şehirlerde başka meydanlarda toplandı.

Önümüzde onların o anını durduran fotoğraflar. Bazılarımızın fotoğrafları bile yoktu.

Kimimiz kırk yıl aradık kimimiz otuz kimiz on yıl. Ama hep aradık ve hiç bulamadık.

Biz kayıplarımız için otururken insanlar yanımızdan geçiyor. Bazıları bize bakıyor bazıları günlük dertleriyle meşgul olup bakmadan gidiyor.

Birkaç kişiyiz.

Ama milyonlarca insan da bizim yaşadığımız acıları yaşıyor.

Bir mezar bulamıyoruz.

Hangimizin ölüsü hangi taşın altında bilmiyoruz, hangimizin canı yaşıyor bilmiyoruz.

Şimdilerde barış diyorlar.

Metinler okunuyor, takım elbiseli adamlar televizyonlara çıkıp barışı övüyor. Aynı adamlar birkaç yıl önce barışı övenlerin idamını istiyordu.

Her şeyin hızlı geliştiği bir yer burası ve buna alıştık artık.

Peki bundan sonra ne olacak.

Ben birkaç yıla ölüp gideceğim, kapımı, evimi yıkacaklar. Ben de toprak olacağım.

Çoğumuz çocuklarımızı görmeyeceğimizi biliyoruz. Bir mezar arıyoruz sadece. Bize verilmesini istediğimiz bir mezar taşı.

Bize bir taşı çok görenler bir ülkeye barışı getirir mi. Bilmiyorum.

Bu barış nasıl gelecek onu da bilmiyorum. Ama bildiğim bir şey var. Bu ülkede barış gelecekse ve bir daha çocuklar öldürülmeyecekse bu barışın en büyük destekçisi ben olurum.

Ama yine anneler evlat hasretiyle yılları geçirirse bir otuz yıl meydanlarda kayıplarımızı aradım ömrüm yettiğince yine haykıracağım…