Bir şehrin yönetilebilmesi için belli başlı yöneticiler gerekir. İsimleri bellidir, görevleri bellidir; hepsi, hizmet memurlarıdır.
Geçen gün kahvede bir çay içeyim dedim, ama ne içeyim… Yan masada dönen sohbete kulak misafiri olunca, çayın tadı tuzu kalmadı. Sohbet şöyle başladı:
“Ya bu mahalle muhtarına ne gerek var? Ofisinde akşama kadar oturuyor, yaptığı bir şey yok, devletten maaş alıyor.”
Yanındaki arkadaş da onayladı:
“Doğru valla, artık muhtarın işi kalmadı, ayak ayak üstüne atıp oturuyor.”
O an içimden dedim ki; ne kadar düşüncesiz bir yaklaşım! Muhtar, mahalle sorunları için o makamda bulunur. Mahallede kaç yoksul aile var, en iyi muhtar bilir. Çünkü bu aileler, önce muhtara gider. Altyapı sorunlarını belediyeye ileten de odur. Kısacası muhtar, şehrin kolay yönetilmesinde kilit rol oynar.
Sohbet bitmedi…
“Bir sürü bekçi almışlar, elleri arkada dolaşıyorlar. Sabaha kadar yaptıkları bir şey yok, iyi de para alıyorlar.”
Oysa bekçi, asayişin bel kemiğidir. Genelde kendi şehrinin insanlarından seçilir, çünkü cadde ve sokakları en iyi onlar bilir. Gece gündüz dolaşarak hırsızlığı, gaspı önlemeye çalışırlar. Bu uğurda hayatını kaybeden bekçilerimiz bile vardır.
Derken sıra valiye geldi:
“Vali de çalışmıyor. Batman’a ne yapmış ki? Gören var mı?”
İşte orada dayanamadım. İçimden, “Valimizin projelerini on eşek taşıyamaz. Batman’a yaptığı hizmetleri saysak, ömrümüz yetmez” dedim. Ama sustum. Çünkü fark ettim ki uzun zamandır kahvede oturmamışım. Meğer iyi de yapmışım. Böyle nankör insanlarla çay içeceğime, evime gider kendi çayımı demler, hatta kendimi demlerim, sinir küpü olmam.
Sevgili dostlar, işte bu yüzden köşe yazılarımı aralıksız yazmaya çalışıyorum. İnsanların kafasını açıp beynini değiştiremem belki ama aydınlatabilirim. Mücadelem bu.
Çünkü bu tip insanlar, başına iş gelince hemen sorar:
“Muhtar nerede?”
“Bekçi nerede?”
“Vali nerede?”
Ama işler yolundayken, hepsini gereksiz görürler.
Bir şehrin yönetimini küçümseyenler, genelde cahil kesimdir. Onlar için, “Ne var bunda canım, bunu kim yapamaz ki?” demek kolaydır. Oysa bir şehir yönetmek; matematik, fizik, fen, edebiyat, mantık, felsefe ve en önemlisi tecrübe ister.
Ama cahil için bunların hiçbir önemi yoktur. Çünkü ne elektriğin hangi aşamalarla evine geldiğini bilir, ne de musluğundan akan suyun yolculuğunu…
Sevgili dostlar, cehalet bir toplumun kamburudur. Kendimizi yetiştirmezsek, bu kambur bizi aciz bırakır ve yalana iter.
Bu yüzden diyorum ki:
Şefkatinizden vazgeçtik, bari mezarımızdan taş çalmayın.
Hoşça kalın.