“Sigaran bitsin kalkalım,” dedi genç kadın.

Birkaç çekişten sonra yarım kalmış sigarayı parmaklarının arasında ezip kül tablasına bastı adam. Konuşamamanın verdiği ağırlıkla derin bir nefes aldı.

“Hadi kalkalım.”

Kollarının arasında tüy gibi süzülen kadına arabanın ön koltuğuna binmesi için yardım etti. Hasta gibi davranıyordu ona, bu hale getirenin kendisi olduğundan habersiz gibi. Bu garip suskunluğuna ve gözlerindeki hüznüne anlam veremiyordu bir türlü. Bir süre düşüncelerini radyoda çalan müziğe boğdu. Sonra sesini kısarak bozdu suskunluğunu.

“Nerede bırakayım seni?”

“Sensizlikte.” dedi kadın sessizce. Kafasını sağ tarafa çevirmiş anlamsızca gözlerinin önünden geçip giden binaları ve dükkanları seyrediyordu. Görmeden bakıyordu nicedir anlamlandıramadığı bu gürültülü dünyaya. Sonra toparlanıp, "Aşkına durduğum ilk durakta." dedi. 

Gülümsedi adam, onun en çok bu şiir gibi konuşmasını seviyordu. Ona okuduğu şiirler geldi aklına. Göğsünde uykuya daldığı geceler yalayıp geçti hafızasının bir köşesini. Artık hepsi çok silikti. Hiçbir zaman inememişti onun dünyasına. Âşık olduğu günden beri tek derdi elde etmek olmuştu. Elde ettikten sonra, her zamanki ve her defasında olduğu gibi kaybetmişti bütün sihrini.

“Susma, sen sustukça kopuyorum hayattan. Ne söyleyeceğimi ne yapacağımı unutuyorum,” dedi. Bu suskunluğa bir ömür katlanması gerektiğini bilmeden.

Durağa vardığında sağa çekip gözlerine baktı son defa, yeşili solmuş gözlerine. İçini inceden bir sızı sardı. Bir uçuruma bakar gibi bakıyordu sevdiği kadın. Sanki birazdan yuvarlanacaktı o uçurumdan.

Ellerini tuttu bir an, üşüyordu hala. Buz gibiydi.

“Hala üşüyorsun.”

“Geçer birazdan, cebime koyarım, ısınır.”

“Tamam o halde, dikkat et kendine.”

“Merak etme beni, üç beş bahara iyi olur, yalnızlığımın sokağında avunurum.” dediğini duymadı adam, dudağının kenarına soluk, soğuk bir öpücük kondurmadan hemen önce kadın...

Gaza basıp geride bırakmaya çalıştı, içinden çıkamadığı hislerin onu ele geçiren çıkmazlarını. Müziği kısıp sessize aldığı telefonundaki o tek numaradan defalarca gelen aramaya dönüş yaptı.

“Aşkım, yedin mi yemeğini? Hemen hazırlan, seni almaya geliyorum.”

Aşkına durduğu ilk sokakta saatlerce dolaşıp durdu kadın. Nereye gideceğini, ne yapacağını bilemeden. Aradan geçen aylar, ondan geçmişini de alıp götürmüştü. Sanki eşi, dostu, kimi kimsesi kalmamıştı. Sokak ortasında kimsesiz kalmış çocuklar gibi hissetti kendisini. İyice sarıldı kabanına, elinin tersiyle itti yaşlarını. Sonra ısıtmak için ceplerine koydu ellerini. O eller ki bir daha inanmayacaktı bir elin onları ısıtacağına. Bitmişti artık her şey. İlk günkü gibi geçmeyecekti ya geriye kalan ömrü. Elbet bir gün o da sığınacaktı unutmanın o sarmalayan kucağına...

 

“Sözlerin esaretini yitirince

Dilindeki tüm cümlelerden

Ayrılık ferman yazmış

Ölüm değil, sanki vur emri

Canın çekilsin ama ölme demişsin

 

Koca bir ömür var şimdi önümde

Sensiz nasıl yaşayacağımı kestiremediğim

Sahi neresinde kalmıştım hayatın

Kaç kalış biriktirebilmiştim avuçlarımda

 

Hangi dua teselli verecek göğe çevrilmiş

Göz kapaklarımdan süzülen yaşlarıma

Kalbime üflenmiş nefesin hâlâ bendeyken

Hangi sözünü merhem yapacağım

Şakaklarımdan ruhuma sızan

Bu kalp yanığına…”