Uzun bir bekleyişten sonra nihayet köy tarafından bir çocuk sesi işitilirdi. “Çerçi umıııııııııııı!”Değmeyin keyfimize. Uçardık sevinçten. Çerçinin iki katırı vardı. Katırları Saliha Halamların çeşmesinin önüne çeker, önce onlara bir su verir, sonra heybeleri indirirdi. Neler yoktu ki heybelerde: Bakır sahanlar, kalaylı, aynalık kaşıklar, süpürge otundan yapılmış süslü sarı süpürgeler, güneşi kıskandıracak parlaklıktaki aynalar, keçiboynuzundan taraklar… Ama biz çocuklar için fazla bir şey bulunmazdı çerçi amcanın heybesinde. Kırmızı, beyaz akide şekeri veyahut lokum ile leblebi. Bazen leblebi de olmaz sadece tozu bulunurdu. Demek ki bizim değil, büyüklerimizin oyuncakçısıymış çerçi amca. Ya topladığımız onca reçine. Onlar da annelerimiz mutlu etmek içindi. Olsun onlar biz çocukların en değerli varlıkları değiller miydi? Diğer yandan çerçiyi beklemek, topladığımız bir şeyin değerinin olduğunu görmek güzeldi. Çeşmenin önündeki cümbüş görülmeye değerdi. Sayrek’ten, “min dov”dan (köyün içi) gelenlerle dolan alan, cıvıl cıvıl olurdu.

Bu kadar sorun varken böylesine küçük denebilecek bir meseleyle uğraşmak gayri ciddi görülebilir. Lakin dikkatle baktığımızda küçük gördüğümüz birçok şeyin yaşamımızda ne kadar önemli yer edindiğini görürüz. Çünkü bunlar bir ömrü yaşamışlığın kanıtlarıdır.

                Her gün değerlerimizden bir şeyler yitiriyoruz. Bir gün bakkallar çerçilerin yerini aldı. Sonra mini marketler bakkalları yuttu. Çünkü sinekli bakkalların devri bitmişti. Mini marketler yerlerini rafları albenili ürünlerle dolu marketlere, onlar da alışveriş merkezlerine bıraktı.

                Zamanla her şey nasıl da değişiyor! Köylerimizin dokusu değişti mesela. Eskiye ait ne varsa silip atmaya çalıştık. Şehirlerdeki evlerimizden daha modern(!) evler yaptık köylerimize. Yollarına asfalt döktük. Sonra geçip karşısına bu zevksiz eserimize böbürlenerek baktık.

                Dönüp bakın bakalım eski Musyan’ı görebilecek misiniz eserinizde? Evleri, yolları, harman yerleri, bahçeleriyle eski Musyan’ı?

                Birkaç yıl önce uğramıştım köye. Bir yakınımla sohbet ediyoruz. Söz dolaşıp eğitime geliyor. Çocuklarının Yamaç Yatılı Bölge İlköğretim Okulu’nda okuduklarını, çocukları başarılı olsun diye evde onlarla Zazaca değil, Türkçe konuştukların söylüyor. Elbette eğitim gördükleri dili iyi öğrenmeleri şart fakat ana dillerini de unutmamaları gerekir. Çünkü bu dil onların benliğini,kimliğini oluşturuyor. Sürekli Türkçe konuşmaları Zazacanın unutulmasına neden olacaktır. Artık hayal dünyalarında Zazaca hiçbir hayal olmayacak, hayallerini Türkçe kuracak, rüyalarını Türkçe göreceklerdir. Türküleri, manileri, ninnileri, masal ve efsaneleri hep başka bir dilde söylenecektir.

Gençler bilmez ama yaşlılar eski Musyan’ın ne kadar değiştiğini iyi bilirler. Son otuz,kırk yılda köyün baş döndürücü bir hızla ne nedenli değiştiğine tanıktırlar.

Burada değerlerin yok oluşunu belirtmek amacıyla  “çerçi” metaforunu kullandım. Çerçilerimizi yitirmeyelim. Şimdi göremiyoruz ama belki günün birinde yine eskisi gibi köyün bir ucundan bir çocuk sesi işitilir:”Çérçi umeeeee!