Güne hangi anlamı katarak değer kabul edersiniz?
Kan ve gözyaşının yıkıcı sarsıntılarını katliamlarla süsleyen zihniyetlerin sebep olduğu çile yumağını, yüzyıllarca insanların kalplerinde ateşleyen dürtüleri mi? Yoksa yaradan aşkına, kurtuluş ve doğuşu yeniden varlık âlemine yansıtan değeri mi?
Günün manası, iki farklı durumu içinde barındıran içeriğe sahip…
Birinde olaylar silsilesi, mucizeleri ortaya çıkaran ve insanoğlunun kurtuluşa anlam katmasını sağlayan sevinç çığlıklarının adı olan Aşure olgusunu önümüze sererken, diğeri Kerbela acısının isimlendirilmesini yüreklerde hüzün olarak canlandıran bir yansımanın acı tablosunu önümüze serer.
Aşure günü ortaya çıkan mucizeler mi?
Hz Musa’ nın Firavunun elinden kurtulma günüdür. Hz. İsa’ nın doğumu, göğe çıkarılmasının; Hz. Musa’ nın Kızıldeniz’ i geçmesi ve Firavun’ un ordusuyla helak olmasının; Hz. Eyüp’ ün hastalıktan kurtulmasının adıdır. Hz Yusuf’ un kuyudan kurtulması ve babası Hz. Yakup’ a kavuşması bu gün olmuştur. Hz. Süleyman’ a saltanat verilmesi, Hz. İdris’ in göğe çıkarılması ve Hz. İbrahim’ in doğuşu ve ateşten kurtulması bu tarihin bir izidir. Hz. Yunus’ un balığın karnından kurtuluşu, Hz. Nuh’ un Cudi dağına demir atması, Hz. Adem’ in tövbesinin kabul edilmesi Aşure gününün mucizevî olaylarıdır.
Olayların püf noktasının, kurtuluş ve yeni bir başlangıcı ifade eden doğuşa dayandığını görebiliyoruz.
Ama ilginçtir, bu günde, tam tersi olarak hüzün ve kan akıtma olayının yıl dönümünü anmanın sarsıntıları içinde farklı bir tarihsel yıkım halinin üzücü hatırasını da yâd ediyoruz. Kerbela adıyla tarihte, hatırlandığında aynı inanca sahip olan bir takım insanların sadece ama sadece yönetim gücünü elde etme adına birilerinin kanı akıtmanın acizliğini nasıl sahnelediğini görüyoruz.
Irak sınırları içerisinde, Küfe şehri yakınlarında bir mekân ve bu mekânın tarih sahnesine vurduğu acı damganın tesirlerini, yüzyıllar sonrasında bile yüreğinde yaşayan farklı inanç ve mezheplerin, olmasaydı dedikleri olayın korkunç yansımaları…
4500 kişilik Emevi ordusuna karşılık 72 kişiden oluşan bir topluluğun, akıllarda olmayan, gerçekleşmesi düşünülemeyen bir katliama uğramalarının yarattığı iktidar mücadelesinin korkunç sahnesi.
Bilinen tarihi bilgileri dillendirmek yer işgal etmek anlamına gelmekle beraber, daha çok ortaya çıkan sonuçların olumsuz etkileri üzerinde meydana gelen kötü iktidar mücadelelerini örneklendirerek, çözümleyici çıkarımlara ulaşmak doğru bir düşünce olacaktır.
Ama bilinmesi gereken asıl bilgi, Peygamber efendimizin vefatı ile ortaya çıkan yönetim boşluğunun doldurulmasında Hz. Ali ile Muaviye arasında bir çekişmenin olduğu gerçeğidir. Emevi sultasının İslami yönetimi ele geçirme konusunda fırsat kollayarak, demokratik seçimi öneren Hz. Muhammed’ e (sav) rağmen kan dökücü savaş ortamlarına girmekten kaçınmayarak, ilkesel İslami yasaları göz ardı edip, yönetim erkini eline alma sevdası ile kan dökme yoluna gitmesi durumudur.
Günümüz siyaset hayatının da ağırlıklı hedeflerinden olan iktidar ve yönetim gücünün cazibeli tarafları, insanlık tarihinin gelişim süreçlerinde bir hırs olarak kendini göstermekten alıkoyamamıştır.
Aynı inanç sistemini benimseyen insanlar olsun, farklı yapıdaki renkler-ırklar olsun, yönetme algısı kötülüğün kapısını asla kapatamamış, ortak değer ve kültürlere rağmen zafiyet etkisi kan dökülmesinde başat rol oynamıştır.
Hz. Ali ile Muaviye arasında yapılan Sıffın Savaşı, beraberinde iktidar mücadelesinin dönüm noktası olan ikiye bölünme gerçeğini getirmekle kalmamış, İslam dünyası ve coğrafyasında Muaviye’ nin neden olduğu korkunç sonla kardeş kavgaları ve kardeşkanı dökme tehlikesini beraberinde getirmiştir.
Kerbela denen katliam olayı da Halifelik denen İslami yönetimin kim tarafından sürdürüleceği ile ilgili bir çatışma halidir.
Muaviye’ nin oğlu Yezid ile Peygamber torunu Hz. Hüseyin arasında, Kerbela mıntıkasında vukuu bulan olayda, Müslüman kanlarının dökülmesi tarihsel sürece olağan bir yansıma olarak geçer.
Ortaya çıkan sonuçlar, mezhep savaşlarının başlamasına nedensellik oluşturur.
İnanç sistemindeki farklı algılamalar ve din içinde tarikat-mezhep uygulamaları ile ilgili yanlış politikalar başlamış olur.
Günümüzde belki de aynı şeyi düşünen ve yaşayan insanların kendi aralarında ayrı dindenmiş gibi nitelendirilmesi ve kavga halinde cephe oluşturulması, temelini bu olaydan alır.
İnsanlık tarihinin ve yaratılmışlık felsefesinin gereği olarak yapılması gereken şey Hicri: 10 Muharrem tarihini bir Aşure havasında yaşamak ve taçlandırmaktır. Eksiklik ve yanlış politika gerek bireysel orada gerekse topluluk-cemaat seviyesinde insan gruplarını karşı cephe olarak görmek ve düşman saflarında kabul etmek anlayışıdır.
Aynı inanç ve değerlere sahiplik birlik ve beraberliğin göstergesi olmalı iken, neden ayrılığın ve kin ve nefret tohumlarının filizlendiği coğrafyalara mekân oluşturuyor?
İKİ ÂLEM İNSANI (2)
Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.