2018 yılının Haziran ayı idi, ABD'ye ikinci ziyaretimin dördüncü günü idi, yeğenim Sertaç Waşington ve Baltimur'dan sonra beni bu gün Doğu Eyaletlerinden Pensilvanya'nın Filedelfiya şehrine götürüp gezdirecekti, son dört gündür gündüz gezip gece yeğenim Vildan'ın Baltimur'deki evinde konaklıyoruz, bugünden itibaren oradan uzaklaşıp, Pensilvanya, Newyork, Maseçusıt gibi doğu eyaletlerde otellerde konaklayacağız.

ABD'nin bu eyaletlerinde her yerde yollar ormanlar arasında uzayıp uzuyor, yolun kenarında hiçbir tesis veya bina gözükmez, hepsi o güzelim ağaçların arkasında gizlidir, orman içinde yapılan siteler ve evler belli bir düzene göre yapmışlar, yaptıkları bütün sitelerin önü oto park ve yeşillik, arka kapılar hepsi ormana çıkar, yolda giderken belli yerlerde Exit levhasını gözükür, isteyen orda çıkar, arka tarafta bir insan istediği tüm ihtiyaçlarını görebilir, yemek, banka şubesi, konaklama, yakıt istasyonu her şey ama her şey mevcuttur.

    Üç saat bir keyifli yolculuktan sonra Filedelfiya'dayız. iledelfiya konumu itibarı ile Baltimura benzer, oda bir suyolu üstüne kurulmuş, bir liman kenti, Baltimur şehri gibi oda köle ticaretine sahne olmuş bir şehirdir. Baltimurdan farkı çok daha büyük ve modern bir şehirdir Avrupalılar tüm kültürünü mirasını buraya da taşımışlar, sokaklardan geçerken buram buram Avrupa kokuyor.

Kent girişinde bizi suyolları, bunların üstüne yapılmış çift katlı köprüler, viyadükler, yeraltı geçitleri, gökdelenler, birde görkemli bir hava alanı, kentin varoşlarından zenci mahallelerinden geçtik. Merkezdeki modern binaların arasında doğru ilerledik, kendimizi limanların olduğu yerde bulduk, ABD'nin bu yakası hep boğazlar, doğal su kanalları, adacıkları, yarım adalar, körfezler, yani bir doğa harikası ve onları bir birine bağlayan insan becerisi asma köprüler ve viyadükler.

     Arabamızı bir parka bırakıp limana doğru yürüyoruz, her taraf modern bir şekilde dizayn edilmiş, her taraf açık halka kapalı bir yer yok, ilerliyoruz küçük gemiler tekneler derken, karşımda iki adet büyük yelkenli her tarafları tarih kokan iki adet gemi gördüm, Sertaç bana dündü amca dedi bu gemiler 18'ci ve 19 yüzyıllarda köle ticareti için kullanılan gemilerdir, şimdi ise birer müze haline dönüşmüşler.

     Birden kafamda seksenli yıllarda bütün dünyayı ekran başına kilitlenen zevkle izlenen, herkesi kendisine hayran bırakan o müthiş ve dramatik KÖKLER dizisini ve kahramanı KUNTA KİNTEyi hatırladım. Kendi kendime vay KUNTA KİNTE belki sen memleketin Gambiyadan Köle Tüccarları tarafından ABD'ye Virjinya'ya şu gemilerden biri ile buraya geldin, sen özgürlüğünü ve o çok sevdiğin nişanlısını burada kaybettin, senin o cesur direnişin, sana taktıkları o takma ismi Corcu bir türlü kabul etmeyişin, ölümüne direnişin, birçok mazluma ışık oldu, senin yaşamın bütün dünyanın kalbine ateş düşürmüştü.

     Gemilerde derin işkence izleri ve aletleri sergilenmiş, her şey yerli yerinde duruyor, işte ABD böyle bir yerdir. Bizim yaptığımız gibi yaptıklarını gizleme gereğini duymuyorlar, torunlarına burada ince bir ayar veriyorlar, biz yaptık size de yapın demiyoruz, ama eğer yapmasaydık bugün dünyanın süper gücü olmazdık. Hazin bir şekilde gemilerden tam uzaklaşacaktım, hemen karşımda bir buz patenti gördüm yaşları 9 - 10 yaşlarında üç adet Zenci kız çocuğu kay kay yapıyorlardı, hallerine bakarsan çok mutlu idiler, biraz durakladım. Hallerine baktım atalarını çektikleri göz önünden geçirdim, kendi kendime düşündüm, acaba ana babaları bunlara ne kadar atalarını anlatmışlar.