Miks ile Cizre tarihimizde medreseleri ile mirleri ile önümüze ışık saçan iki önemli merkezdirler.
Bu iki şehrin medreselerinde çok önemli ve tarihe mal olmuş bir çok alim ve bilim insanı yetişmiştir. Melaye Ciziri, Fekiye Teyran, Eli Heriri bunlardan sadece birkaç tanesidir.
Miks ( Bahçe Saray ) bu gün için Van ilinin ufak bir ilçesidir. Üç dört Kilometre üst tarafından bir mağaradan doğan bir nehir Mıksın içinden akar, o kadar şiddetli akar ki içinde rafting bile yapılıyor.
Daha da önemlisi bu nehir Siirt vilayetinin sınırlarını aşarak birleştiği Botan ve diğer nehirlerle beraber Dicle nehrine karışır ve Cizre ilçesinin önünden akar.
Tarihte Miks ile Cizre’nin kaderini birleştiren Nehirlerden biri bu nehirdir.
Miks medreseleri çok ünlüdür, ama onları daha da ünlü yapan bu medreselerden yetişen cevherleridir.
Sene 1500’lü yılların başı medresede Muhammed adında bir öğrenci her gün biraz daha göze çarpar hale geliyor.
Okuduğu şiirler, sıraladığı dörtlükler, çok hazır cevap kabiliyetli, birazda hırçın bir yapısı bütün gözleri üstüne çeker bir hal almıştır.
Artık Miks’ta bu Fekiye Teyran Muhammed her yerde konuşur bir hal alır.
Miks’ten Cizre’ye akan bir nehir daha doğuyordu.
Gün gelir artık Fekiye Teyran Muhammed Miks’a sığmaz, o hep doğa ve tabiatla meşgul olur. Şiirlerini bu tarzda yazar, uçan hayvanlara aşırı sevgisi, onun adını Fekiye Teyran olmasını sağlar.
Fekiye Teyran Miks’tan doğan bu Nehri takip ederek Cizre’ye Melaye Ciziriyi görmeye gitmeye karar verir.
Aylarca belki yıllarca köy köy, şehir şehir gezerek halkı şenlendirir, gittiği her yerde okuduğu şiirler ve doğa sevgisi ününe ün katar.
O Cizre’ye varmadan namı Cizre’ye varır. Melaye Ciziri onu keşif etmekte gecikmez ve ayrılmaz iki dost olurlar.
Araya yıllar girer Fekiye Teyran Miks ve ailesini özler, bir nebze olsun eşi ve çocuklarının yanına dönmek ister.
Feki yine bu Nehri takip eder ve Miks’e gelir, oradan da köyüne gelir. Doğru evinin olduğu yere gider, bakar ki karısı evin duvarının önünde ekmek pişirmek için hamur yoğuruyor.
Feki yanına varır, aradan yıllar geçmiş, FekiyeTeyran yaşlanmış, saç sakal bir birine karışmış. Karısı onu tanımaz ve ona derki, hey ihtiyar şu hamuruma göz kulak ol, ben Tandırı yakmaya gideceğim. Feki buna üzülür, ama altta kalmaz.
Ve dere ki :
“Vay vay ben gençken bir vezir, bir Sultan idim. Şu hale bak ki ihtiyar oldum ailem dahi beni hamura nöbetçi bırakıyor.” Karısı hemen durumu anlıyor gelenin kocası olduğunu anlar.
Fekiye Teyran bir gün Hizan Şehrine gidecek, şehrin içine bir sevinç girer, şehir seferber olur Fekiye Teyran’ı görmek için 7’den 70’şe herkes yola dizilir, bunların arasında Hizan mirinin şımarık birde gelini varmış, oda halk arasındadır.
Fekiye Teyran gelir gelin onu gördüğün de, ihtiyar bir sofu zavallının tekidir. Gelin aşağılayıcı bir tarzla bu mu Fekiye Teyran, biz bunun için mi sabahtan beri yollara düştük.
Bunu duya Fekiye Teyran geline ters ters bakar, tabiî ki laf altında kalmaz. Geline döner ve
Hele hele ey hürmet.
Beli gevşek kemerli kadın.
Seni kaldıracak bir yiğit yok mu?
Sen gelip Fekiye Teyran’a sataşıyorsun.
Gelin bunun üstüne utanarak oradan uzaklaşır.
YAPTIĞIMIZ İÇİN BULUYORUZ (1)