Olaylar ve ortaya çıkan değişimler ile temel toplumsal dinamiklerin hayatımıza yansıyan etkileri yorumlanırken, unutulmaması gereken nokta, geçmiş ile olan bağlarını hatırlamak ve nedensel bağlar kurarken sebep olan etmenleri de tartışmanın odağına koymak olmalıdır.
Hiçbir şey kendiliğinden gerçekleşmiyor.
Her şeyin bir sebebi var ve her olayın temel kaynağı olan bir gerçeklik kendi varlığını hissettirmeye devam ediyor. Karşınızda muhatap olduğunuz kişiler size olumsuz davranışlarda bulunuyor veya söylemleri aşağılayıcı eylemlere yöneliyorsa, sebebi, kendi eylem ve söylemlerimizin sakat olmasındandır. Sebep olan etkenleri, yani kendi kötü eylem-söylem tarzlarımızı düzeltmeden, karşıdaki muhataptan olumlu hareket tarzı beklenmesi mümkün olmaz.
Günümüzde, İlimizin sağlık alanında karşılaştığı ve şaşkınlık yaratan bir artışla ölümcül vakaları önümüze koyduğu Kalp Hastalıkları kaynaklı ölümlerin bundan sonra yavaş yavaş sorgulanması ile meşgul olmaya başlayacağız. Çünkü olması gerekenin üzerinde ve artış göstererek Kalp-Damar hastalıkları, solunum yolu rahatsızlıkları ile damar tıkanıklığı kaynaklı rahatsızlıklar ani ölümleri karşımıza koymaya başladı.
Sadece son 3 yılda meydana gelen Kalp ölümlerinin bir istatistiğine bakılırsa ne söylenmek istendiği anlaşılacaktır. Çünkü İl olduğumuz 1990/91 yılılları sonrası aşırı bir büyüme ve gelişme trendine giren ilimizde, sağlıklı yaşamaya müsait alanlar yoktu ve hala da çok az!
Güneydoğu Anadolu İklim tipi olarak Karasal özellikte olan ve sıcak, kavurucu bir havanın etkisinde, yeşil alanların olmadığı, gece-gündüz sıcak farkının yüksek olduğu çöl hava koşullarının ağır bastığı bir yapıda. Kışların soğuk, yazların yakıcı olduğu bir iklim tipinin neden olduğu 55 derecelik Bozkır bitki örtüsüne alternatif olacak ormanlık ve ağaç alanlarının yokluğu en büyük eksiklik.
İnsanların yeşil alana olan açlığının azlığı, ağaç dikme veya oksijen deposu olacak alanları oluşturmama düşüncesi sağlıklı yaşam şartlarının da oluşmamasına yol açıyor.
90’ lı yıllarda kendini gösteren Şehirleşme ve gelişme modellerine ayak uydurulamamış olunması, yaşayan nüfusun ile zamanın yerel yönetimlerinin geleceği görememesi, sağlık ve temiz havaya olan gereksinimin betonlaşmaya kurban edilmesi, bina ve yerleşim alanlarının yapımında yeşil kuşağın eklenmemesi gibi sebepler bizi kirli havayla yaşatmayı başlattı.
TÜPRAŞ ve TPAO’ nun yıllarca havaya saldığı gazların, bir zamanlar var olan Termik Santralin, ısınmada kullanılan kötü yakıtların, İlin mimari ve İmar tarzının, araçların egzoslarının yol açtığı hava kirliliğinin yanında, İlimizin coğrafik konumunun sıkıntılı yerleşim yapısı hava kirliliğinin temel kaynakları oldu. Özellikle Batman’ ın yerleşim alanı olarak düz bir arazide olması, hava dönüşüm ve akımlarını alacak bir konumda olmaması, yerleşim birimini ve insanları kirli hava kütlelerinin altına alması da kirliliği artıran unsurlar.
Bunların yanına bir de yeşil alan eksikliğini koyun…
Geçmişten itibaren 608 bin gibi bir insan sayısına ulaşan İlimizin, 2010 sonrası dönemde tanıştığı Doğalgaz Sistemi ile hava kirliliğine büyük oranda son verebildiğini görebiliyoruz. Dünya sıralamasında havada bulunan zehirli partiküller açısından 5 yıl öncesine kadar ilk sıralarda bulunan ilimizin, doğal iklim yapısı ve hava hareketleri nedeniyle yağışların az olmasında etkisini göstermeye devam ediyor. Ama sevindirici olan bir gelişmenin varlığı biraz umut dağıtıyor. Yapılan Ilısu Barajı’ nda tutulan ve Hasankeyf’ i altına alan büyük su kütlesinin yanısıra, İlimizin Batı kısmında bulunan Batman Çayı’ nın artan su birikimi ile oluşacak buharlaşma ve sıcak-soğuk hava kütlelerinin hareketliliği nemli ve yağışlı dönemlere yol açacak.
Bu yüzden İlimizin geçmişi şu an mevcut insan potansiyelinin sağlığı ve hastalıklara olan direnci açısından zayıf bir karneye sahip. Kirli hava koşulları, kar ve yağmur gibi yağışların eksikliği, zehirli gazların salınması, temizlik bilincinin yatersiz kalması gibi sebepler günümüz kalp, damar ve solunum yolları hastalıklarının ortaya çıkması, ölümlere yol açması konusunda tetikleyici etkenlerdir.
Genç kuşak ve çocuk yaştakilerin biraz daha şanslı olduğu bu durumun en büyük talihsizleri, 90’ lı yıllarda ve öncesinde doğan, zehirli ve kirli hava ortamında bulunan bizim gibi insanları olmakta. Çare olarak dikkat ve hassasiyet konusunda sağlık tedbirlerine duyarlılık göstermek işaret edilebilir.
Günümüzü kuratamadık, ama geleceği veya yeni kuşakların sağlıklı ve temiz ortamları, bizim mevcut yaşam koşullarımız için geç kalınmış değil. Yeşil alanlara önem verişlmesi, hava kirliliğne yol açacak ısınma-yakıt kontrollerinin yapılması, yeni imar yerlerine proje üretilmesi, park alanlarının çoğalması için projeler hazırlanması gerekiyor. Ayrıca sivil halkın da kendi ev, sokak, yaşam alanlarına ağaç yetiştirme adına girişimlerde bulunması da unutulmamalıdır.