20. Yüz yılın başında bölgede teknoloji ve medeni hayat hiç mi hiç yoktu. İnsanlar günlük yaşamını sürdürmek için kendilerine göre bazı icatlar yaparlardı.

Barınakları çamur ve çalı çırpıdan, yıllık ekmek için buğdayını öküzlerle sürülen tarlalardan, yağ ve diğer besinlerini besledikleri hayvanlardan, giyiminin büyük çoğunluğu koyun ve keçi yününden, ısınmak için yakıtını hayvanlar gübresinden temin ediyorlardı.

     Bir icatları da buğdayı un haline getirip ekmek yapmak için su ile döndürülen değirmenler yapmışlardı.

Bu değirmenler için güçlü akıntıya sahip akarsuya ve ırmaklara ihtiyaç vardı. İşte bu ırmaklardan bir tanesi de,  Şıkestek ve Mozgelan köylerinin arasında bulunan, Kıra dağın eteklerinden doğan ve bu günkü sanayi çarşısını geçip, Havaalanını da aşarak Batman nehrine dökülen Teyar deresi idi. Bu dere yazları suyu azaldığından birde ziraatta kullanıldığı için bu emektar değirmenler yaz aylarında durmak zorunda kalırlardı.

     Ben 1954 doğumluyum, bu değirmenlerden biri Teyar köyünün hemen altında bir diğeri Bugünkü sanayi çarşısının hemen girişinde, ben bu iki değirmeni çalışırken çok gördüm. Buğday yükümüzü bu değirmenlere getirip öğüttüğüm çok oluyordu.  1970'li yıllardan sonra bölgeye gelen elektrik sayesinde bu değerlerde tarih oldu.

Kır adağın alt tarafından bugünkü sanayi çarsının girişine kadar en az dört adet harabe değirmene de tanık oldum. Bu Değirmenlerden Kıra dağın diğer yönlerinde de rastlamak mümkün idi. Bir de Mala Bade civarından İkiztepe köyüne kadar, Batman nehirinden aktarılan su ile çalışan birçok değirmen vardı.

1960'lı yıllarda ben henüz 12 yaşlarında bir çocuk idim, bir gün akşamüstü babam beni çağırdı, evde un kalmamış hemen yükümüzü eşeğe bindirip, bizim Tilmerç köyünden yaklaşık 2 Km uzakta olan Teyarın altındaki değirmene gönderdi. Babam bana yükünü bırak gel, akşam orada kalma çünkü Bu yük bu gece çıkmaya bilir. Soğuk bir kış günü idi, tir tir titriyorum,  hava kapalı kar yağdı yağacak, değirmene vardığımda hava karardı. Değirmende en az benim gibi 7 - 8 kişi daha vardı, onlarda çevre köylerden gelmişlerdi, adamların tümü o gece değirmen de geceleyecekler, bir de aralarında bir Dengbej vardı, hem hikâye hem de kılam söylüyordu, bu benim çok sevdiğim bir şeydi.

      Bende öbürleri gibi yükümü devirdim ve değirmencinin ocağında yanan ateşin etrafına oturup onları dinlemeye başladım, değirmenci saç üstünde pişirdiği ekmekleri bize ikram etti,  çok güzel idi tadına doyum olmazdı, ben dengbej ve hikâyelere daldım, ama evde babam ve anem merak içinde kalırlar ve babam gecenin geç saatlerinde evden çıkıp değirmene geldi. Babam değirmende gördüğü manzaraya yabancı değildi ama beni çok merak ettiği için biraz bana kızdı. Oradaki kişilerin araya girmesi ile babam sakinleşti ve hikâyeler bitip oradakiler uyku hazırlığını yaparken ben babamla eve döndük.