“Tut ki, Ali'den mîrâs kaldı sana Zülfikâr

Sende Ali'nin yüreği yoksa Zülfikâr neye yarar?” Celâleddin Rûmî

 

Özgürlüğün düşünsel çerçevesi her insanın kişilik şekillenişine ve içinde yetiştiği toplumsal kültüre göre farklılıklar gösterir. Çarpık algılayışlarla insanın kendi kendisine sahte özgürlük hayalleri satması günümüzde yoğunca yaşanan bir ruhsal durumdur. Özgürlüğün yanılgılı anlamlandırması gerçekçi yaşam karşısında beraberinde içi boş kavramlar ve sözcükler getirir. Artık ölgün bir hayatın anlamdan yoksun dili etrafında tükenir biçare zaman.

Toplumsal hakikate ve özgürlüğe karşı duyarsızlaşan insan, kendisinde saklı pasif melankolik düşlerine, herhangi bir etkinlikten yoksun hakikat ve özgürlük rolleri vererek giderek kısırlaşır. Bu ruhsal yoksunlaşma karşısında güçlü özgürlük ve hakikat tutkuları olmayanlar insani sorumluluklarını hep başkasına yükler dururlar. Kendileriyle çelişenlerin dilinden düşmeyen meşhur söz ise; benden sonrası tufandır ha!

Doğrusu şu ana kadar tüm dillerden türetilen sözcüklerin çoğu bize özgürlüğe dair ve hakikat adına oldukça noksan şeyler söylediler. Kendi ürettikleri kavramlardan inançlar, figürler, semboller, gündemler, şiirler, romanlar, notalar, resimler, dualar ve beddualar türettiler. Öncesinden olması gereken ise toplumsal deneyimlerden bunların kesinlikle geçmesi gerekliliğiydi. Buradan bakıldığında aslında her açıdan insanın gerçek ve saf anlam adaletlerine ihanet ettiler. Yani çoğunlukla bunlar yaşamlarımızla sınanmadan bize kabul ettirilmiş oldular. Buda birçok insanda kendisine öylesine sunulanlar yüzünden benimsediği değerlere yanılgılı yaklaşmasına neden oldu. Bir türlü kendisini dışardan da sorgulayan bir gözle bakmayı ve bunu denemeyi bile aklından geçirmedi. Böylelikle hakikatten yoksun bu hastalıklı ve abartılı egolar gösterisi her yere sıçradı.

Toplumsal sorumluluk taşıyan insanın, dışardan dayatılan yılgınlık ve psikolojik kırılmanın tahrip etmek istediği hakikat ve özgürlük değerlerini korumanın bir yolu da gerçek toplumsal gündemlere odaklanmayı başarabilmesidir. Yaşadığımız kent hayatının gerçekte gündemi ne olmalıdır? Tali gündemlerin peşine takılmak bizleri nereye sürüklüyor? Suni gündem manipülasyonlarının kuyruğuna takılmış sazan hafızalı yığınların getirdiği tehdit ve tehlikeler nelerdir? Diye şöyle cesurca birkaç soruyu vicdanımıza etraflıca düşünerek soralım derim.

Ülkemizde yaşamış ve sinemayı adeta bir toplumsal hiciv sanatına dönüştürmüş olan güldürü ustalarından biri, güldürerek kazandığı paraları ağlayanlara harcamakla uzun süre kendi sanat çevresinde garipsenmişti. Oysa o büyük usta toplumsal hakikat ve özgürlük dengesini o tevazuda yakalamıştı. Gülmeye yatırım yapanlar yanı başlarında için için ağlayanlara duyarsız kalmıştı. Katılaşan bir vicdanda hiçbir duyarlılık belirtisi ve toplumsal sorumluluk hissi göremezsiniz ki.

Uzaklardan Batman gündemine bakarken yaşanan vahameti insan çok iyi görebiliyor. Bir halk deyiminin vurguladığı gibi “Kör, "nasıl gidiyor," diye sormuş topala.

Topal, "gördüğün gibi," demiş köre.” Hakikat yitimi yaşayan kentlerin belirgin özelliklerinden biride hayati sorunlarda ruhsal bir bölünmüşlük yaşamalarıdır. Kentlerin yeni bir toplumsal yaşam örgüsü yakalamaları için eleştirel sorgulamalar şarttır.