Doğar yaşar ve ölürüz. Hepsi bu mu derseniz aslında yanılmayız.. Yada daha genişletip şu soruyu kendimize sorabiliriz nasıl yaşıyoruz; iyimi kötümü yada daha arabesk bir cümle ile evet yaşıyoruz ama sürünerek..Peki hayat şartlarımız neye göre değişiyor.Ülkemi, coğrafyamı, iklim mi, ailemi, inanç mı, yada hepsimi. İşin özü cümlenin tamamında saklı. Yani hepsi de yaşamımızda çok ama çok önemli etkenler.
Ülkenin bulunduğu coğrafik yapısı, dini değerler, pozitif bilimlerden uzaklaştırılma ve en önemlisi bilimsel bir alt yapısı olmayan eğitim sonucu ortaya çıkan bir nesil yaratılması uzun vadede elbette sonu kaçınılmaz bir memnuniyetsizlik ve hayat kalitesi düşük bir toplum yaratır..Böylece mutluluk ,gülme tebessüm, kahkaha gibi pozitif yaşam için olması gereken tüm doğal ve duygusal tepkiler maalesef yerini mutsuzluğa, karamsarlığa ve en ufak ifade ile tebessüme bile uzak içine kapanık depressif bir toplum yaratır. Ve sonuç olarak sayıları gün geçtikçe artan, çocuk istismarcıları, tecavüzcüler, kadın katilleri ve yobazlar yaratılarak bunlarla beraber aynı oksijeni almamızı sağlayarak başımıza ne geleceğini bilmeden sessizce hep beraber bırakın aynı ülkeyi paylaşmayı aynı mahallede bile yaşamaya alışırız. Beslenmeleri yobazlık, eğitimsizlik ve bulundukları ortamın masumiyeti olan bu sapık ve istismarcılara karşı gerekli önlemler alınmaz ve de ne olabilir ki diye bir soru sorarsanız hemen cevabını vereyim; kısa vadede bilinmez ama uzun vadede sadece siyah renginin hakim olduğu kader ile empoze edilmiş kör kuyuya ömür boyu mahkumiyet cezası..
Peki bu karanlık kör kuyuda coğrafya olarak sadece biz mi varız derseniz elbette hayır bahsettiğimiz bu tüm insanlık dışı varlıklar coğrafya, iklim, din, ırk, etnik ve inanç mezheplerine bağlı kalmadan da her yerde sinsice yaşayabilir ve hayatlarını normal bir insanmış gibi idame ettirebilirler. Ancak medeni ve hukuksal anlamda belli seviyeye gelmiş ülkelerde bunlarla savaşım daha rahat olduğu gibi mevcut caydırıcılık ve cezalandırmalar daha etkileyici olabiliyor. Peki bu sapkınlık ve istismarcılar klasik olacak ama bu coğrafyanın ve bu ülkenin kaderimi derseniz cevap çok basit; asla ve asla bu coğrafyanın kaderi değil. Tam tersine gittikçe topluma sessizce sindirilmiş ve kabul ettirilmiş tedavisi olmayan bir hastalık gibi görünse de inanılanın aksine bu hastalığı aileden başlayan eğitimle, pozitif bilimle, gülmeyle ve en önemlisi dini inançları istismar etmeden bilimsel ve akademik yaklaşımlarla çok rahat bir şekilde bertaraf edilebiliriz. Çocuklar hayatımızın çok ama çok önemli yaşam ayrıntılarıdır.
Çünkü çocuklar her farklı ülkede ve her farklı coğrafyada aynı iklimle yaşadığı gibi tüm din ve inançlara da aynı gözle bakar aynı kulakla dinler ve aynı hislerle duygu teması yaşarlar. Birer masumiyet simgesi olan çocuklar asla savaşacak bir dünyaları olmadığı için barışacak bir masaya da ihtiyaç duymazlar.
Sonuç olarak; insan dışında kalbi atan ve oksijenden beslenen her türlü canlıya saygı göstererek gece gündüz hizmet eden sağlık camiasının bir bireyi olarak genel isimleri çocuk olan bu doğal güzellikleri korumak sahiplenmek ve eğitmek gelecekteki ihtiyacımız olan oksijen kadar hayati önem taşımaktadır.