Aynalar özellikle şehirdeki evlere genişlik, ferahlık verir. Ama taşrada yaşayanlar bile kısa süre sonra ayna modasına uyarlar. İki pencere arasına, kapı arasına, şöminelerin üstüne konan aynalar hatta aynalı dolaplar… “Geçen yüzyılda Paris’te kiralık daire ilanlarında ‘aynalı’ ifadeleri görülüyordu.” Çok pahalıya mal olan ayna çılgınlığı giderek sıradanlaşır.
Ayna ile ortaya çıkan parlaklık ona bazı kötücül güçler de yükler. Ayna kırılması uğursuzluk olarak algılanır. Büyücülerin aynayı kullanarak kötü işler yaptığı düşünülür. Aynaya kapatılan ruh figürü oldukça yaygındır. Ayna genellikle histeri, hipnoz ve düş görülerinin merkezinde olur. 19.yy başında falcılar aynanın karşısına müşterilerini oturtur onlara bu yolla hipnoz uygulardı. Ayna karışıklık, delilik tarzı bir yabancılaşmayı simgelerdi.
20.yy’ın aynası kırık, boş bir aynadır Sabine Melchior’e göre. Özneliğin parçalandığı, bilinçaltının keşfedildiği, inanılırlığın yitirildiği bir evre. Her gün bol bol yansıma akını altında bir kimlik arayışındadır birey. Aynanın kendisi değil kırıkları hakimdir artık.
“Ben aynalara benzeyen o talihsizim
Yansıtabilen ama göremeyen aynalar
Gözüm onlar gibi boş ve dolu
Senin yokluğundur onu kör eden”
(J. Eymard, le mirioir dans la poesie, s.189)
Kendimize ulaşmak mı?
Aynayla ya da değil. Aynalar, resimler, başkaları. Hangisi anlatır bizi bize? Bir ayna ne gülüşümüzü ne acılarımızı gösterebilir. Ayna karşısında gülmek ya da ağlamak da zaten bizi bize uzaklaştırmaz mı? Yansımamıza anlatabileceğimiz çok şey yok. Zaten kendimize ulaşma çabamız fiziksel özelliklerimiz ilgili olduğunda bir yansımaya saplanmak tehdidi ile karşı karşıya kalırız. İnsanın muhtemelen “kendini tanı” ile başlayan ayna ile ilişkisi kibire, hayale, giderek çılgınlığa dönüşmüştür. Ayna bir tehdit, ayna bir yüzleşme, ayna bir sır, ayna bir kavga…
Aynasız hayat düşünürsek hayatı yarım düşünmüş oluruz. Belki aynasının karşısında düşünmek ve onun iki yüzünü keşfetmek gerekiyor.
21. Yüzyılda yaşarken ruhumuz büyük salgınla aynalar da maskelendi artık. Oscar Wilde’ın dediği gibi:
“Birine maske verin ve size gerçek yüzünü göstersin.”
Yansımalardan ürettiğimiz yanılsamaların tarihi dönemeçlerinden geçiyoruz. İnsanlık gerçekliğini iyiden iyiye simülasyonda ararken bedenlerimiz odalara kapatılmış durumda. Evlerimizde dahi kamplara bölünmüşlüğün yalnızlığında yaşıyoruz. Dışarı sık çıkanlar ayrı odalarda uyutulurken “evde kal”anlar uykusuzluğun cehenneminde bulur oldu kendini. Kimimiz hiç uyanamazken kimimiz uyuyamıyor. Bir uykululuk hali esir almışken varlığımızı yansımalarımız da yanılsama dolu.
“Ayna ayna söyle bana, var mı benden daha güzeli bu dünyada?”
Ne dersiniz?
Fatma Şimşekoğlu Terzi