Bilgi yüklü olmak mı, duygu yüklü olmak mı? Ne kadar bilirseniz bilin, ne kadar güzel anlatabilirseniz anlatınız, karşınızdaki insana samimiyetinizi, içtenliğinizi ifade edecek bir gülümsemeniz, pozitif enerjiniz yoksa
yavan kalırsınız
Bilginin sınırsız olduğu çağımızda; neyi, ne kadar bildiğimiz önemli değildir… Önemli olan; bildiklerimizi, yaşadıklarımızı, tecrübelerimizi karşımızdakilere ne kadar anlatabildiğimizdir. Önemli olan bildiklerimizi uygulamak ve başkalarına aktarabilmektir. Kısacası paylaşmak, paylaşabilmektir. İzninizle bir örnek vereyim. Sizde bir elma, bende de bir elma var. Ben; sizden, elinizdeki elmayı istedim. Verdiniz. Siz de benden, elimdeki elmamı istediniz. Verdim. Sonuç. Elinizde önceden bir elma vardı, şimdi yine bir elma var. Bende de önce bir elma vardı, şimdi yine bir elma var. Ne kâr var ne de zarar…
Şimdi değiş tokuştaki malzemeyi değiştirelim. Sizde bir bilgi veya bir tecrübe var. Bende de başka bir bilgi veya tecrübe var. Siz, sizdeki bilgi veya tecrübeyi bana aktardınız, ben de bendeki bilgi ve tecrübeyi size aktardım. Sonuç. Bende önceden bir bilgi veya tecrübe vardı, sizden de bir bilgi veya tecrübe aldım. Bendeki bilgi veya tecrübe sizin verdiğinizle 2 tane oldu. Sizde önceden bir bilgi veya tecrübe vardı, benden bir bilgi veya tecrübe aldınız. Sizdeki bilgi veya tecrübe 2 tane oldu. Kâr var, zarar yok.
Peki.. Sizde var bende yok veya bende var sizde yok. Bu nasıl olacak?... Siz bana bir şeyler vermeye çalıştınız ama benden bir şeyler alamadınız. Tersi benim içinde geçerli. Ne olacak? İşte güzellik burada yatıyor. İnsanlık burada yatıyor. İşte insan olmanın erdemi burada saklı sevgili okurlar. Özellikle öğretmenlik mesleğinde bu tarz düşünce ve yaklaşım çok daha önemli. Tecrübeli bir mühendis, işe yeni başlayan meslektaşına; tecrübeli bir müteahhit, işe yeni başlayan meslektaşına tecrübesini vermezse de olur. Neticede işe yeni başlayan meslektaşları binde bir ihtimalle de olsa bile, inşaatını bitirdikleri binanın içinde oturan birkaç cana mal olabilirler. Ama öğretmenlik mesleği her yıl 30-40 cana mal olabilecek hatayı kaldıramaz, kaldırmaz. Bir gün vermiş olduğu eğitimdeki hatanın kendisini de vurabileceğini düşünemez. İşte bu noktada; bilgilerimizin ve tecrübelerimizin meslektaşlarımız arasında paylaşılması konusu daha da önemini göstermektedir. Sıkıntımız, bilmemekten değil, bildiklerimizi tatbik etmemekten ve başkalarına aktarmamaktan doğmaktadır.
Peki bunu nasıl yapmalıyız? Nasıl yapacağız?
Çaresizseniz, çare sizsiniz…
Çözümsüzseniz, çözüm sizsiniz…
Başkent Üniversitesinin ayda bir çıkardığı Bütün Dünya Dergi’nde okumuştum. Gezilerinden birinde; konakladığı otelde su içmek için gördüğü bir çeşmeye doğru yaklaşan adam, gördüğü ilginçlik karşısında hayrete düşer. Su çeşmesinin ortasında açma kapama mekanizması olmayan ucu açık bir su borusu bulunmaktadır ve bu borudan hiç su akmamaktadır. Biraz daha yaklaşınca borunun üstündeki yazıya gözü ilişir ve okur. Yazıda şu sözler yazmaktadır.”Eğil ve iç.” Boruya doğru tam yaklaşır ve eğilir. Eğildiği anda da borudan otomatik olarak su akmaya başlar. Bir su çeşmesinin önünde eğiliyorsunuz ve eğilince de akan suyu içiyorsunuz. Şimdi sıkı durun. Su çeşmesinin adını bilgi çeşmesi yapalım. Hangi meslekten olursa olsun, birlikte çalıştığınız her kişinin elbette sizden daha iyi bildiği konular vardır. Yapacağımız; onları dikkatlice dinlemek, onlardan bir şeyler öğrenmek. Asıl yapacağımız iş ÖĞRENİCİLİK. Kişilerin önünde eğilmek ve onlardaki bilgiyi içmek. Bu kişileri; çocuklarımız, eşimiz, anne ve babamız, öğrencimiz, temizlikçi, ayakkabı boyacısı, kapıcı vb. sıralayabiliriz… Eğilelim ve onlardan bilgi içelim. Bu bilgiler daha sonra bizlerde sıcaklık, sevecenlik, hoşgörülülüğe dönüşecektir. Bunun sonucunda da duygu yüklü insan oluruz. Bilgi yüklü olmak mı, duygu yüklü olmak mı? Ne kadar bilirseniz bilin, ne kadar güzel anlatabilirseniz anlatınız, karşınızdaki insana samimiyetinizi, içtenliğinizi ifade edecek bir gülümsemeniz, pozitif enerjiniz yoksa
yavan kalırsınız. Özellikle meslektaşlarıma seslenmek istiyorum. Birinci sınıfta okuttuğunuz öğrencinizin başını okşamadıkça, yanağından sevgiyle öpmedikçe, ve elini tutup sıcaklığınızı ve sevginizi göstermedikçe tam verim alamazsınız. Bu, meslektaşlarımız arasında da, aile, komşu, akraba ve dost ilişkilerimizde de geçerli bir yaklaşımdır. İçten bir tokalaşma, candan söylenmiş bir merhaba, ummadıkları bir anda onları arayıp hâl hatır sorma… Bu kişilere bir duygu yüklü olarak bir de bilgi yüklü olarak yaklaşınız. Aradaki farkı o zaman fark edeceksiniz...
Serdar Feyyaz ONUR