İnsanoğlunun büyük bir çoğunluğu yaşı ilerledikçe geçmişe özlem duyarak yaşar.
Hepimiz böyleydik.
Çocukluktan sıkılır, büyümek için acele eder, sonrada çocukluğumuzu özleriz.
Önce para kazanmak için sağlığımızı verir, sonra da kaybettiği sağlığımıza kavuşabilmek için paramızı…
Hiç ölmeyecekmiş gibi yaşar, hiç yaşamamış gibi ölürüz.
Hayata hazırlanmaya ömrümüzü veririz, fakat o hayatı yaşamaya fırsat bulamayız.
Yarınını o kadar düşünürüz ki, bugünü elimizde kaçırdığımızı hiç fark etmeyiz.
Çocukken hayatımız oyun ve eğlenceden ibaretti.
Çocukluğumuzdan çabuk sıkılıp babalarımız gibi büyüyüp, giyinmek işe gitmek için acele ediyorduk.
Büyüdük ve hiçbir şey çocukken hayal ettiğimiz gibi olmadı.
Eğitimi bitirdik işe girebilmek için maratona başladık.
İşe girdik, sabah işe gidip akşam eve geldik yıllarımızı bu şekilde geçirdik.
Daha çok para kazanmak için daha çok çalıştık.
Para kazanma hırsından yorulduğumuzu fark edemedik. Daha çok çalıştık ve istediğimizi aldık ama, gençliğimiz ve sağlığımız gitti.
Gençliğimizi geri getiremeyiz ama sağlığımızı geri getirebilmek için yıllarca çalışarak kazandığımız o paraları tomar tomar geri veriyoruz, yine de o eski sağlığına kavuşamıyoruz.
Tamda böyle bir anda çocukluğun aklına gelir kırlarda, sokaklarda dertten kederden uzak koşturduğumuz günleri hatırlarız.
O günleri geri getiremeyiz ama gençliğimizi strese ve para hırsına kaptırmadan çocukluğumuz gibi içimizden geldiği gibi yaşamaya çalışırsak hastalıklardan da uzak bir hayat süreriz.
Her insanın çocukluğu farklı geçmiştir.
Kimi neşeli, kimi ise hüzünlü.
Ama bir çok birey o yokluk içindeki çocukluğunu bile özlüyor.
SADAKA