Mevlam oruçlarımızı katında kabul buyursun.
Kıymetli okurlar; Ramazan orucuyla alakalı kısada olsa bazı bilgileri sizlerle paylaşacağız. Oruç tutarken ve oruçluyken, bu orucumuzun Allah katında makbul olabilmesi, kabul görebilmesi için bilmemiz gereken,dikkat etmek zorunda olduğumuz kurallar vardır.Bunları siz değerli okurlarımızla her gün bir kısmını aktarmayla paylaşacağız inşaallah.
Bugün orucun ne anlama geldiğinden, şer’i manasından ve orucun Ramazan ayında farz oluşundan ve delillerinden söz etmeye çalışacağız.
Lugatta siyam, (oruç); Bir şeyden korunmak, tutunmak, çekinmek demektir. Bu, konuşma veya yemekten kaçınmak da olabilir. Bunun delili, Allah Teâlâ’nın, Hz. Meryem’den hikâye ettiği şu ayettir:
Ben Rahman için oruç adadım. (Meryem/26)
Yani ‘konuşmamak için söz verdim’.
Orucun şer’î mânâsı ise: ‘fecrin doğuşundan güneşin batışına kadar orucu bozan şeylerden kaçınmak demektir.
Orucun Teşrî Kılınma Tarihi:
Ramazan orucu, hicretin ikinci senesinin Şaban ayında farz kılınmıştır. Bundan önce de diğer ümmetler için oruç farz kılınmıştı. Hz. Peygamber sav zamanında yaşayan ehli kitap, orucu çok iyi bilmekteydiler. Çünkü onlara da farz kılınan bir ibadetti.
“Ey iman edenler! Oruç, Sizden öncekilere farz kılındığı gibi, size de farz kılınmıştır. Umulur ki sakınırsınız.(Bakara/183) buyurmaktadır.
Ancak Ramazan orucu, bu ümmetten önceki ümmetlere farz kılınmamıştı. Ramazan orucu, sadece Ümmet-i Muhammed’in bir özelliğidir. Sadece Muhammed sav’in ümmetine has kılınmış bir oruçtur. Buda Ramazan ayının orucudur. Bu ayda biz ümmetine farz kılınışının delili de şudur, Yüce Allah Bakara süresinde şöyle buyurmaktadır:
“(Orucun size farz kılındığı o sayılı günler) Ramazan Ayı’dır ki; bu Kur’an, insanlığa yol göstermek, hidâyetin apaçık bilgilerini ve doğruyu yanlıştan ayırt etmek ve bunu insana fark ettirmenin ölçüsü Furkan’ı ortaya koymak üzere, ilk olarak o ayda indirilmiştir. Öyleyse, içinizden her kim o aya sağ salim erişirse, onu baştan sona oruçlu geçirsin…….” diye buyurmaktadır. (Bakara,185)
Ramazan ayında tutulmasının İkinci delili ise şu hadîstir:
“İslâm beş şey üzerine bina olunmuştur: Allah’tan başka ilah ol¬madığına ve Hz Muhammed’in, O’nun kulu ve Resûlü olduğuna şahadet etmek, namaz kılmak, zekât vermek, haccetmek ve Ramazan oru¬cunu tutmak.” diye buyuruyor yüce Peygamber s.a.v.
Ayrıca Hz. Peygamber’in bir bedevîye söylediği şu söz de buna delâlet eder: “Allah, Ramazan ayı orucunu farz kılmıştır”. Buyurmaktadır.
Mevlam layıkıyla bu orucu eda edenlerden eylesin. Mübarek Ramazan ayını kendisi için bir dönüm noktası ve fırsat olarak görenlerden eylesin. Bittiğinde de tüm günahlarından arınmış, tertemiz bir Müslüman haline gelip o şekilde bir hayatı devam ettirenlerden eylesin.Mevlam cümlemizin yardımcısı olsun.Şeytan ve oyuncağı haline gelen insanların şerlerinden de bizleri ve tüm ümmeti muhafaza eylesin. AMİN
AYETİ KERİME:
“Oruç tutmanız gereken o sayılı günler, Ay takvimine göre Ramazan Ayı’dır ki; bu Kur’an, insanlığa yol göstermek, hidâyetin apaçık bilgilerini ve doğruyu yanlıştan ayırt etmek ve bunu insana fark ettirmenin ölçüsü Furkan’ı ortaya koymak üzere, ilk olarak o ayda indirilmiştir. Öyleyse, içinizden her kim o aya sağ salim erişirse, onu baştan sona oruçlu geçirsin. Fakat her kim hasta veya yolcu olursa, tutamadığı gün sayısınca diğer günlerde orucunu kaza etsin. Unutmayın ki;
Allah sizin için kolaylık diler, zorluk çekmenizi istemez; oruç günleri olarak belirlenen sayıyı tamamlayasınız, sizi doğru yola ilettiği için kendisini saygıyla yüceltesiniz ve bunca nîmetleri karşılığında O’na şükredesiniz diye size her türlü kolaylığı gösterir. (Bakara Suresi 185) diye buyurmaktadır.
HADİS:
…….Sehl (r.a)’den: Peygamber (s.a.v) şöyle buyurmuştur: “Cennette er Reyyan denilen bir kapı vardır. Bu kapıdan kıyamet gününde yal¬nız oruç tutanlar girer; ondan oruç tutanlardan başka hiç kimse gir¬mez. (Kıyamet gününde:) Oruç tutanlar nerede? Denilir. Oruç tutanlar kalkarlar ve o kapıdan girerler. Onlardan başka hiçbir kimse bura¬dan girmez. Onlar girdiği zaman kapı kapatılır, artık bu kapıdan hiçbir kimse girmez”
HADİS:
…….Ebû Hureyre(r.a)’den: Resulullah (s.a.v) şöyle buyurdu: “Her kim Allah yolunda çift sadaka verirse, cennet kapılarından: Ey Al¬lah’ın kulu! (Buraya gel!) Bu kapı hayırlıdır! diye çağırılır. Çok na¬maz kılanlardan olan kimse de (cennetin) namaz kapısından çağrılır. Cihat ehlinden olan kimse de cihat kapısından çağrılır. Oruç tutan¬lardan olan kimse de er-Reyyan kapısından çağırılır. Sadaka sahih¬lerinden olan kimse de, sadaka kapısından çağırılır.” Bunun üzerine Ebû Bekr:
— Babam, anam sana feda olsun ya Resulallah! Bu kapılardan çağırılan kimse üzerine bir zarar var mıdır? Bir kişi bu kapıların hep¬sinden davet olunur mu? diye sordu.
Resulullah:
“Evet, hepsinden davet olunur. Ve ben, senin onlardan olunan ümit ediyorum” buyurdu
DUA:
“Allah’ım! Beni alçak gönüllü olarak yaşat, alçak gönüllü olarak öldür ve alçak gönüllülerin arasında haşret.”
“Allah’ım! Bildiğim ve bilmediğim bütün iyilikleri Senden isterim.Bildiğim ve bilmediğim bütün kötülüklerden de sana sığınırım.”
“Allah’ım! Bütün işlerimizin sonunu güzel eyle .Dünya sıkıntılarından ve Ahiret azabından bizi koru.
HZ ALİ RA:
Dinin evveli onu tanımaktır. Tanıyışın kemâli, onu tasdik etmektir. Tasdik edişin kemâli, onu bir bilmektir. Bir bilişin kemâli, ona karşı öz doğruluğuna ermektir. Öz doğruluğunun kemâli onu noksan sıfatlardan tenzîh etmektir. Çünkü bilmek gerekir ki ne sıfat söylenirse söylensin, o sıfatla vasf edilemez; her sıfat, vasf edilenden gayridir; onunla bilinemez.
Onu vasf etmeye kalkışan, onu bir başkasına eşit etmiş sayılır. Başkasını ona eşit sayan, ikiliğe düşmüş olur. İkiliğe düşen, tecezzîsine kail olur; tecezzîsine kail olan, onu tanımamış olur. Onu tanımayan, ona cihet isnat eder, ona işaret eyler. Ona işaret eden, onu sınırlar. Sınırlayan, sayıya sokar. Her nerde derse, onu bir yerde sanır, ona mekân isnat eder; bir yerde diyense, başka yeri ondan hâlî sanır.
ÜSTAD BED’UZZAMAN:
Ramazanı Şerifin pek çok hikmetlerinden bir tanesi.
Birinci Nükte: Ramazan-ı Şerifteki savm, İslâmiyetin erkân-ı hamsesinin birincilerindendir. Hem şeair-i İslâmiyenin a’zamlarındandır .
** İşte Ramazan-ı Şerifteki orucun çok hikmetleri; hem Cenab-ı Hakk’ın rububiyetine, hem insanın hayat-ı içtimaiyesine, hem hayat-ı şahsiyesine, hem nefsin terbiyesine, hem niam-ı İlahiyenin şükrüne bakar hikmetleri var .
Cenab-ı Hakk’ın rububiyeti noktasında orucun çok hikmetlerinden bir hikmeti şudur ki:
Cenab-ı Hak zemin yüzünü bir sofra-i nimet suretinde halk ettiği ve bütün enva’-ı nimeti o sofrada مِنْ حَيْثُ لاَ يَحْتَسِبُ bir tarzda o sofraya dizdiği cihetle, kemal-i rububiyetini ve rahmaniyet ve rahîmiyetini o vaziyetle ifade ediyor. İnsanlar gaflet perdesi altında ve esbap dairesinde o vaziyetin ifade ettiği hakikati tam göremiyor, bazen unutuyor. Ramazan-ı Şerifte ise, ehli iman birden muntazam bir ordu hükmüne geçer. Sultan-ı Ezelî’nin ziyafetine davet edilmiş bir surette akşama yakın “Buyurunuz” emrini bekliyorlar gibi bir tavr-ı ubudiyetkârane göstermeleri, o şefkatli ve haşmetli ve külliyetli rahmaniyete karşı, vüs’atli ve azametli ve intizamlı bir ubudiyetle mukabele ediyorlar. Acaba böyle ulvî ubudiyete ve şeref-i keramete iştirak etmeyen insanlar insan ismine lâyık mıdırlar …… ?
NECİP FAZIL KISAKÜREK:
Marifetli hokkabaz başını kaldır da bak
Gökte bir oynayan var yıldızlarla kaydırak
RAMAZAN SOHBETİ (1)