Son yıllarda halk arasında indirilmiş din, uydurulmuş din tartışmaları sürüp gidiyor. Başta şunu söyleyeyim, şu bir gerçektir ki İslam kuralları ilk doğduğu yıllarındaki gibi uygulanmıyor. Bir devletin kralının geleceğine göre İslami kurallar zaman içinde bir bir terk edilmiş ve yerine yeni kavram ve usular eklenmiş olması açıktır.
Hz. Muhammed sağlığında İslam’ın tüm kuralları eksiksiz uygulanırdı. O tek kişiydi ve herkes onun sözünü dinlerdi. Onun dayanağı ayetler idi. Onu takip eden dört halife de büyük ölçüde o kurallara uydular ama üçüncü halife Hz. Osman döneminde baş gösteren karışıklıklar, Hz. Ali’nin halife olması ile beraber çatışmalı döneme girildi. Vaktaki halifelik Emevilere geçip saltanata dönüşünce, kaçınılmaz olarak bazı değişimleri de beraberinde getirdi.
Emeviler döneminde saltanata rağmen iyi şeylerde yapıldı. Onlar İslam devletini devralınca tüm Ortadoğu İslam’a geçmişti. Emeviler batıya Afrika üstünden genişlediler, ta Atlas Okyanusuna kadar. Bununla yetinmeyip batıdan denizleri aşıp Avrupa’da sekiz yüz sene devam edecek İspanya Endülüs devletini kurdular. Bugün hala Akdeniz ve Atlas okyanusunu bir birine bağlayan boğazı Cebeli Tarık adı ile anılıyorsa, bu Tarık Bin Aziz’in ne kadar büyük bir komutan olduğunun göstergesidir. İlginç olan şu an Cebelitarık ufak bir bölge ve İngiltere’nin beş federasyonundan biridir. Şüphesiz eğer durum bunun tersi olsaydı bizler o adı çoktan değiştirmiştik.
Abbasiler Emevileri dağıtıp halifeliği aldıklarında İslam alemi tüm orta doğuya, Afrika kıtasının kuzeyinin tümüne, Batı Avrupa İslam Endülüs devletine sahiptiler. Abasiler döneminde silahlı fütuhatın büyük ölçüde durdu ama tebligat yolu ile uzak doğuda Endonezya, Malezya ve daha nicelerine ki bugün İslam aleminin çeyreğinden fazladırlar, bu yolla İslam coğrafyasının coğrafi sınırları doruğa ulaştı, tüm zamanların en büyük İslam devleti ortaya çıktı. Fakat büyümenin yanında sorunlar, karışıklıklar, baş kaldırılar, özellikle kuzeyden Bizanslılar ve destekçileri Ermeniler, gürcüler, doğuda Oğuzların yüz yıllarca devam eden talan hareketleri İslam alemine zor bir dönem yaşattı.
Osmanlı dönemine gelindiğinde, halifelik sadece Osmanlı devletinin gelişip büyümesine fayda sağladı. Bu dönem İslam adına hiç bir fütuhatın olmadığı, dinin tamamen sultanların hizmetine girdiği bir dönem oldu.
İngiliz ve Fransız misyonerlerin, on sekizinci ve on dokuzuncu yüzyıllarındaki misyoner çalışmaları İslam aleminin ayrışmasına ve milletin kendi başına dinin kurallarını uygulamaya başlamasına yol açtı. Bu da kendiliğinden herkesin kendi çıkarına göre, felsefesine göre, halkın sultanlarına, krallarına, hüküm sahiplerine itaat etmesini gerektiren dini kavramlar ve uygulamalar gelişti. Bu şekilde indirilmiş din herkesin çıkarına göre şekillendi.
Son yirminci ve yirmi birinci asırda ise her devletin bir diyaneti, bir din anlayışı vardır. İbretliktir ki devletler kişilerin şehit veya şehit olmadığına karar veriyorlar.
DÜN DÜNDÜ BUGÜN BUGÜNDÜR
Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.