Dünya sıralamasında 90 yıllarda intihar olaylarının meydana gelmesinde ilk sırayı işgal eden ilimizin geçmiş karnesi kötü notlarla doluydu. 2000’ li yıllarla birlikte son bulan acı haberlerin zihinlerde yer edinmediği ortamları yaşar iken, intihar haberlerinin son yıl içerisinde tekrarlamaya başladığı görülüyor.
90’ lı yılların acı faturasını unutmakta zorlanan sosyal hafıza ve toplumsal bilincimizin intihar olayları konusunda canlılık kazanmaması tek temennidir. Birçok araştırmaya konu olan ve yerel yönetim mekanizmaları başta olmak üzere emniyet güçlerinin üzerinde hassasiyetle durduğu intiharların (özellikle genç kız intiharları) sebepleri arasında tek bir etmen yoktu.
Değişken sebepler taşıyan ve ölüme giden yolda kendi varlığına son verme güdüsü taşıyan kurbanlarda başarı oranının yüksek olması, geri dönüşü olmayan ölümlerin kaderimiz haline dönüşmesinde birer etken oldu.
90’ lı yılların kız intiharları furyasının temelinde yoksulluk, geçimsizlik, aile içi şiddet, kırsaldan kent merkezine olan göçler ve yarattığı sıkıntılar, kalabalık aile ortamları, eğitimsizlik, gelecek konusunda ortaya çıkan karamsarlık, erken evlilik gibi sebepler önemli yer edinmekte.
Ancak dile getirilmeyen ve birçok kişi tarafından fark edilmeyen asıl sorun görmezden geliniyor. Kız intiharlarının ağırlıklı asıl sebebi “Namus” ve “Cinsel İstismar” konusudur. Bir de inanç noktasında “Dini ve İlahi Bağlılık” duygusunun zayıflığı…
Daha da kötüsü bu intiharlarda aile bireylerinin de bırakın suçunun olması, suç aktörü olmasının görmezden gelinmesidir!
Önemli…
Namus noktasında hata yapan veya gönül ilişkisi olabilen kızların 30 sene öncesine kadar, kaderleri erkeklerin dudakları arasından çıkacak karara bağlıydı. Hani aile içerisinde Ensest İlişki kurarak kızını, kız kardeşini, annesini, oğlunu veya herhangi bir aile birini iğfal eden tipler var ya!
Karakol kayıtları ve cezaevi kayıtlarının görülmeyen içeriklerinde bulunan olaylar örgüsünün sadece cinayet, hırsızlık, yaralama, darp, yolsuzluk gibi suç unsurları ile ilgili olduğu mu zannediliyor?
Ya da okul rehberlik servislerinin tespit edebildiği olaylarda aile içi istismar ve namus suçlarının neler olduğu düşünülüyor mu?
Mide bulandıran vaka sayısı çok ve önlenmesi mümkün olmayan iğrenç olaylar yaşandı ve hala yaşanıyor. Ölümle ile tehdit ederek kızı ile veya kız kardeşi ila karı-koca hayatı yaşayanları mı dersiniz; Zorla tecavüz etme veya kızını-karısını başka erkeklere satmaya çalışanlara kadar insanlık dışı girişimlerde bulunanları hangi kategoriye kayacağız acaba?
İntiharlarda kız olgusu kadar erkek olgusunun da suç ortağı olduğu görmezden geliniyor. Hiçbir kız çocuğunun namus ve mahremiyetini korunma konusunda hata lüksü yoktur ve olamaz da! Aynı şekilde erkeklerde de…
Toplumsal bireylerin kadın-kız olsun erkek olsun, mahremiyet ve özel hayat noktasında serbestlik ve özgürlük alanları sınırsız değildir, olamaz da.
Hem insan olarak özel hayat mahremiyeti ve insani hakları açısından, hem de ilahi ve dini yaradılış açısından kendisine verilen değerler ve sorumluluklar açısından hiç kimsenin sınırsız hareket etme lüksü yoktur.
Bu böyle biline…
Medenilik ve gelişmişlik adı altında hikâye uydurmanın anlamı yok. Kişisel ve toplumsal yaşam alanlarımızın aykırı kabul ettiği eylemler-davranışlar sadece kişiyi bağlamaz. Ailesini, eşini, işini, çocuğunu, çevresini, yaşadığı toplumu ve etrafında bulunan bireyleri de ilgilendiren ilişkiler ağına uyuma söz konusudur.
Karanlık bir dönemin karanlık kız intiharları dosyaları ile dolu bir 1988-2000 zaman diliminin aydınlanamayan intiharlar zincirini geride bıraktık. Şimdi erkek veya kadın fark etmeden tekrar hareketlenen bir intiharlar serisinin önümüze çıkan acı gündemlerini yaşıyoruz.
Sebepleri ne mi olabilir?
Sıralayacak birçok etken var. Yoksulluk, işsizlik, maddi geçimsizlik, kırsaldan merkeze olan göç ile değişen ve ayak uydurulamayan şehir hayatı, eğitim olanaklarının yetersizliği, namus sorunu, aile içi şiddet veya çatışmalar, cinsel istismar, lüks yaşam özentisi, gelinen modern hayatın nimetlerinden daha fazla faydalanmanın verdiği eksiklikler gibi sayılabilecek değişkenler önümüzde duruyor.
Ayrıca Kumar, bahis, borç yükü, kazanılan ile harcanması gereken arasında denge tutturamama, ihtiyaçların karşılanmasında yaşanan sıkıntılar… Buna hayata dair yaşam bağlarının zayıflaması ve dini inançlar konusunda yaşanan zayıflığı da eklediğinizde ortaya çıkan manzaraların eleştirilecek tarafı kalmıyor.
Çözüm değil tabi…
Kendi varlığına son vermek veya varlığını ortadan kaldırmak ile kişinin kendisine zarar vermekten başka bir anlamı olmuyor. Kurtuluş canlı bedenin işleyişini sonlandırarak bitmiyor, ilahi adalet karşısında zayıf kalmamıza ve hesap verilemeyecek duruma düşmemize sebep oluyor.
Adalet sadece üzerinde yaşadığımız dünyanın insan eli değmiş kanunlarını ifade etmiyor. İşin bir de diğer tarafı var. Asıl hesap, ilahi gücümüzün karşısındaki masumiyetimizle verilecek. Masumiyetimiz de ilahi kanunlara aykırı hareket etmemekle değer kazanacak ve bizi ebedi hayatı kazanmaya yönlendirecektir.