Şimdi bu yorganın içine sokuşturduğum elleri anımsadım da saçlarımda gezinmişti o ilk akşam. "Dokunma o kirli ellerinle saçlarıma" diye kurduğum en ve son cüretkâr sözlerim dökülürken ağzımdan gözlerimden yaşla birlikte, ne o dokunan eller kalmıştı geride ne de belime uzanan sırma saçlarım.
Vurdukça ağladım, içime kapandım. Onun için döktüğümü sandı yaşları, ben ağladıkça o mutlu oldu. Yıllarca o vurdu, ben ağladım, o mutlu oldu. Bana sahipliğini en çok vurarak hissediyordu belli ki. Hamileydim, kıyamaz vurmaya dedim, vurdu. Sonunda karnımı saklamadım, vurduğu tekmelerle düşsün istedim, düşmedi ilk göz ağrım. Çocuğumun babası dedim, sevmek istedim, vurdu. Geç geldi, vurdu. Yemeği bahane etti, vurdu. Hep bir neden buldu vurmak için. Düşündüm de bu soğuk eller hiç bu kadar masum olmadı.
İki, bir olamamış bedeni yıllarca bağrına basan bu yatak ne ihanetler biriktirdi. Çocukların okul tatili başlarında avucuma tutuşturulan bir valizle beni aylarca uzaklaştırdığı bu yatakta ne ihanetler birikti. Her defasında dönmek istemesem de defalarca bir elimde valiz bir elimde çocuk kaçıp kurtulmaya çalışsam da dönüp geldiğim evdi burası, bu yatak.
Saçlarında dolaştırdım ellerimi, kırlaşmıştı iyiden iyiye. Kirliydi. Vaks ve toz birikmişti yer yer. Yıllarca dokunmaya cesaret bile edemediğim saçlarına dokundum. Uyanmıyordu nasıl olsa. Gözleri aralıktı, öfkeden eser yoktu. Bıyıklarının altındaki iri dudakları yayılmıştı çenesine doğru, uykusunda gülüyordu belki de birine, bana gülecek hali yoktu ya. Bir hırs, bir inat uğruna nasıl da zehretmişti hayatı bize.
Çocuklar da uyanmış, tıkırtıları geliyordu içeriden. Saat ilerlemişti belli ki. Doğruldum yataktan, saatlerdir göz kenarımda birikmiş yaşların saçlarımın kenarına akmasına izin verdim.
Gece özenle ütüleyip serdiğim yeşil nevresim, güneşin gölge oyunlarıyla kızıllaşmıştı. Pamuklar saçılmıştı oraya buraya yine o kızıllıkla haşır neşir olmuş bir şekilde. Gece yarısında sarhoş bir şekilde kapıya dayanıp "Bir defa da beni gülerek karşılasan ölür müsün?" dedikten sonra yediğim yumrukla koşarak sindiğim bu yatak örtüsü, hatırlıyorum yeşildi. Yüzümden yıllar önce sanki kendisi söküp almamış gibi gülümsememi. Odaya elinde bıçak takımının en büyüğüyle girip saldırdığında, sarıldığım yorganın ne suçu vardı? Yatağa elindeki bıçakla düştüğünde inleyen bedenini duymadı hıçkırıklarım. Yorganın altında kaskatı kesilmiş yılların hıçkırıklarını bastırmaya çalışıyordum oysaki. Bir süre garip sesler çıkarıp debelendi. Korktum, bakamadım, boğazlanan bir hayvan gibi bağırıyordu. Bacağımda inceden bir ağrı vardı ama çoktandır duymuyordum bedenimdeki ağrıları. İnsanın ruhu acır mı, benim yıllardır ruhum acıyordu...
Kalkıp duş aldım. Bacağımı eski bir çarşafla sardım. En güzel kokularımı sıktım ve çocuklarımın karşısına yine o sahte gülümsememle çıktım. Özenle dilimledim peyniri, domatesi. Sucuklu menemen yaptım, mutlu oldular. Mutluydum ben de belki de yıllardır ilk defa. Bir hafifleme vardı ruhumda. Artık beni mutsuz eden bir neden kalmamıştı. Çocukları hazırladım, okula gönderdim öperek gamzelerinden. 155'i aramadan önce son defa baktım o hayatımı karanlığa boyayan kızıla. "Alo! Evde yıllar önce içimde öldürdüğüm bir ceset var. Yatağımda yatıyor."