Şu vadiler ki bağrında, nice ölüler vardır;

İsa adına koşan “düşmen-i İsa” vardır…

Binlerce âdem ki bayrakları Muhammed’dir,

“Muhammed’i unutan Muhammedî”ler vardır…

Evet Unuttuk Muhammediliğimizi,

Yitirdik benliğimizi,

Bizi biz yapan değerlerimizi kaybettik.

Bize hayat verecek çağrıya uymadık.

Örneğimizi, önderimizi bırakınca sahte kahramanlar türettik.

Esarete, zillete mahkum olduk.

Hakikatle aramıza kalın duvarlar ördük.

Efendimizin hayatımızın her alanına girmesi gereken örnekliğini camiye, namaza,

mevlid programlarına hapsettik.

Efendimizi şarkılara, şiirlere, törenlere sıkıştırdık.

Alışveriş, ticaret yaparken unuttuk onu.

Evlenirken düğün eğlencelerinde unuttuk.

Kafelerde, mağazalarda, oyun salonlarında oyalanırken unuttuk.

Emrimiz altında çalışanlara davranışlarımızda hatırlayamadık sünnetini.

Eşimize, çocuğumuza muhabbetimizde hatırlayamadık.

Dünyamızda, davranışlarımızda ve düşüncelerimizde O’na yer veremedik.

Örnekliğini hayatımıza işleyemedik.

Alemlere rahmet olarak gönderilen peygamberin

Merhamet duygusunu yitirmiş ümmeti olduk.

Güzel ahlakı tamamlamak için gönderildim diyen Nebinin

Saygıyı, sevgiyi unutan

Hor gören,

Kaba davranan ümmeti olduk.

Kuşu ölen çocuğun taziyesine giden giden peygamberin

Çocuğa, insana, hayvana şiddet uygulayan ümmeti olduk.

O komşusu açken tok yatan bizden değildir demişti

Biz komşunun ,yetimin, muhtacın hal hatrini sormaz olduk.

O aranızda selamı yayın demişti.

Biz selamlaşmaz, akrabadan bile selamı keser olduk.

O tebessüm etmek sadakadır demişti

Biz küçük bir çocuğa bile tebessümünü esirgeyen katı yürekli insanlar olduk.

O Veda hutbesinde size Kuran ve Sünneti bırakıyorum demişti.

Biz ise Onları bırakıp heva ve heveslerimizin esiri olduk.

Şimdi çağlar ötesinden sesleniyoruz sana Ey Allah’ın Resulü!

Sezai Karakoçun diliyle çağırıyoruz seni.

Yetiş ayağının tozu olduğumuz peygamber,

Yetiş her zaman diri olan varlığınla,

Yetiş aydınlat karanlığımızı,

Yetiş yeşillendir çöllerimizi...