Sanal gerçeklik veya “Sanal Dünya” her geçen gün daha fazla genişleyen ve daha fazla kazanç sağlayan bir alana sahip! Eğlence alanı başta olmak üzere Müzik, Film, İletişim, Eğitim, Ekonomi, ticaret ve alış-veriş etkinliklerinin sınırsızca kullanıldığı, dünya geneli bir insan kitlesini yönlendiren temel gerçekliğimize dönüşmüş durumda…

Sadece video oyunu sektörünün yıllık bilançosunun tahminen 100 milyar dolar olduğu düşünülürse, eğlence içeriği kadar korkunç bir ekonomik kazanç kapısı da olduğu söylenebilir. Oyun oynayan milyonlarca insan ve kullanılan hayali silah araçları ile birilerini öldürme amacıyla şiddete yönelik hislerini tatmin etmeye yarayan hayali bir sanal dünya ortamı. Ne yazık ki video oyunlarının büyük oranı ölüm, kan, soygun, cinayet, pornografi, işkence, insan avı gibi şiddet içeriklerinden oluşmakta.

Korkunç bir ihtimal olmakla birlikte, gelecekte sanal dünyanın ve sanal ortamlarımızın şiddet ve cinsellik başta olmak üzere suç unsurlarını yaratacak bir sınırsız alanı hayatımızın vaz geçilmez uygulamaları olarak karşımıza dikeceği görülüyor. Normal hayatında normal insan profiline sahip olanların, şiddet dürtülerini bastırmanın yolunu sanal ortamda ve sanal şiddet araçlarında aradığı ve bulmakta zorlanmadığı her türlü oyun ve uygulama programı parmakların ucunda duruyor.

İnsan avı şeklinde canlıları öldürme hedefini koyan oyunların vahşi duyguları azdıran yönlerinin yanı sıra hayatta kalma, korku yaratma, insan dışı yaratıklara dönüşme gibi (zombi, kurt, yenilmez savaşçı, uzaylı) oyun türlerinin de rağbet gördüğü tespit edilebiliyor. İnsanı ötekileştirme ve diğerlerinden koparma psikolojisine yönelten sanal oyunların şiddete yol açan uygulamalarında sadece kişi merkezli tahribatlar ve yıkımlar olmamakta. İşlenen konuların kıyamet senaryoları, uluslararası felaketler, insan dışı yaratıklara dönüşme, ülkelerin-şehirlerin çöküşü, insanlığın kurtuluşunun birbirlerini öldürmekle gerçekleşeceği üzerine olması gibi sonu başarı ve ödüle dayanan oyunların şiddeti gerekli ve kaçınılmaz göstermesi, bağımlılığımızın ve sosyal ahlak anlayışımızın zayıflığına işaret etmekte.

Bireyleri ve özellikle gençleri intihara yönelten, kendini öldürme dürtüsü yaratan oyunların yanı sıra, sosyal birliktelik ruhunu yok ederek kişiyi yalnızlaştıran, insanı tek başına hükümdar ve kanun koyucu seviyesine çıkaran uygulamalarla toplumsal yapının parçalanmasına zemin hazırlayan içerikler de korkunç yüzüyle figüranlarını bekliyor.

Sosyal yabancılaşma ve toplumsal ötekileştirme alışkanlığı doğuran uygulamaların ve sanal dünya araçlarının yarattığı yıkımların ve bireysel değer kayıplarının önümüze ne tür bir insan tipi koyacağını tahmin etmek zor değil.

Bu yüzden henüz bir “İnternet ve Sanal Âlem Ahlakı” mız yok.

İnsanı değer kabul eden ve insan iradesini mutlak güç gören varlık nedenimizin amacından uzaklaşması demek olan Bağımlılık ve Bilinç-Şuur yitimi yönlerimizin tamiri için evrensel ahlak anlayışına doğru bir rota belirlememiz lazım. Çünkü insan için yaşamanın ana erdemi olan Can hakkının yanında Akıl ve İnanç potansiyeli zarar görmemesi gereken kaynaklardır. Bunlara bir de Mal ve Namus kavramlarının eklenmesi ile birlikte temel değer kaynağı haline dönüşün insana, sanal ortamlarda ve sosyal medya organları ile uygulamalarında amaçsız-kontrolsüz yollar belirlemek büyük kayıplar doğuracaktır.

Sanal şiddet ve sanal dünya araçlarının bazıları insanın temel kodları olan can, mal, namus, akıl ve inanç sermayelerini bozucu etkiler yaratan teknolojik bağımlılığın uzantılarıdır. Amacı dışında, kontrolsüz ve sadece eğlence yönü ağır basacak şekilde bilinçsiz kullanmak, kişisel sağlık yanında psikolojik yıkımlar da doğurmaktadır. İnsanın düşünme ve şuurunu kullanma gücünü zayıflatan, gerçeklerden kopmuş hayali karakterler oluşturan, akıl gücünü yok eden teknolojik bağımlılık ve sanal dünya tehdidinin kontrol edilememesi ile şiddete ve insan istismarına yol açan eylemlere kapı aralanmış olur.

Bağımlılığın birbirinden uzaklaşan insan tipleri yarattığı günümüz dünyasında insana vakit kazandırması ve fayda sağlaması gereken teknolojik araçların ve donanımların, tam tersine zaman kaybetmenin ve vakit öldürmenin sahnesi haline gelmesi de ancak insanın kendisine yapacağı kötülüğün son noktasıdır. Mahremiyetin yok olduğu, insanların haklarının ve özel hayatlarının ortadan kalktığı bu dünyadan uzak kalmak kastedilmiyor. Söylenmek istenen şey kontrollü ve kötü içeriklerden sakınmayı ön planda tutarak teknolojik imkânlardan faydalanmaktır.

Sanal şiddete yol açmadan, insan tabiatına aykırı girişimlerde bulunmadan, insan fıtratını bozmadan, ahlaki ilkeleri koruyup, mahremiyet ve insani özgürlükleri ihlal etmeden, bağımlılığı değerlerden kopacak seviyeye getirmeden teknolojiyi kullanmak ve sanal dünyaya ulaşmak olması gerekendir. İnsani ölçüleri ve kötünün sınırlarını zorlamamak şartıyla…