Ömrümüz bir şeyleri beklemekle geçiyor.
Bu bazen bir sevgili bazen bir anne baba bazen özgürlük ve çokça mutluluk. Ömür hep bunları beklemekle tükeniyor. Anbean büyüyor kendimizi tanıyamaz hale geliyoruz.
Birkaç yıl önceki biz ve şimdiki biz arasında bir sürü fark var. Vücut yenileniyor düşünceler yenileniyor dünya yenileniyor ama hep aynı ve değişmeyen şey umut oluyor. Umut, umut etmek…
Uzun ve bitmesini istemediğim bir konuşmada bir dostum bana anlatmıştı şu meşhur hikayeyi;
Pers Sultanı iki adamı ölüme mahkum etmiş.
Sultanın atını ne kadar sevdiğini bilen mahkumlardan biri hayatını bağışlarsa bir yıl içinde ata uçmayı öğretebileceği iddiasında bulunmuş.
Kendisini dünyadaki tek uçan ata binerken hayal eden Sultan bunu kabul etmiş. Diğer mahkum inanmayan gözlerle arkadaşına bakmış ve ‘atların uçmadığını biliyorsun, nasıl olur da böyle delice bir fikirle çıkabildin ortaya? Yalnızca kaçınılmazı geciktiriyorsun o kadar’ demiş. Pek değil demiş birinci mahkum. Kendime dört özgürlük şansı veriyorum. Birincisi, sultan bu yıl ölebilir. İkincisi ben ölebilirim. Üçüncüsü at ölebilir ve dördüncüsü... Belki ata uçmayı öğretebilirim.! diye eklemiş.
Umut nerede ve hangi kötü şartta olursan dahi vardır.
Bakmasını bilmek gerek.
Bunca yıllık dünyanın neresinde ve ne etkide olduğumuzu bilmek gerek. Dünya başıboş bir yol değil. Her gün yeni şeyler öğrenip yeni kapılar açabiliriz.
Güneş batabilir, gözlerin feri sönebilir, bütün dağlar, kayalar üstüne gelip seni nefes almaz hale getirebilir. Ama ne çare…
Ayaklarına değil ileriye bakman gerek. İleriye, en ileriye.
Hiçbir kötülük ve hiçbir karanlık ilelebet sürmez. Vakti vardır her karanlığın. Ve bastırdı mı seni çekilmez bir duruma soktu mu sevin bil ki tükenecek bütün karanlık.
Güneş doğacak.
Güneş doğmak zorunda. Ama her gün bir öncekinden daha güzel karşılamak lazım güneşi. Yanında biri varken aklında biri varken ya da kimse yokken ve güçlüyken hayatın sırrına doğru yol alıyorken.
Açmalı bir türkü veya ezberlemeli birkaç şiiri. Belki bir gün bir bankta veya deniz kenarında okurum diye. Belki bir gece yarısı hayatın ne kadar ters gittiğini düşünürken kendi kendime okurum diye.
Umudu yitirmemeli.
Enseyi karartıp, güneşe bakmaktan vazgeçmemeli. Güneş doğacak, milyarlarca yıl doğduğu gibi.
Ve umutlu olunmalı milyarlarca yıl insanların olduğu gibi…
Bugünler geçer diğer günlerin geçtiği gibi.
Ama bize kalan bir umut, bir sevda, şiir, türkü…
Belki bir gün okurum bütün karanlıklar bastırırken diye…
“umut ile sevda ile düş ile”