Af tasarısı Meclis’ ten geçti ve 90 bin tutuklu veya infazı uygulanan mahkûm, değişik nedenlerle dışarı çıkma hakkını elde etti. Değişik nedenlerle dediğim cezası bitenler, izinli olarak bir süreliğine eve gönderilenler, denetimli serbestlikle (Elektronik cihaz ile) takibi yapılacaklar, koşullu serbest bırakılanlar, sağlık nedenlerinden dolayı ev hapsine devam edecek olan kişilerin yer aldığı genel bir Af uygulamasının bazılarına göre sevinç, bazılarına göre acı tarafını yaşamaya başladık.
Resmi Gazete’ de yayımlanan İnfaz Yasası çerçevesinde Cinsel Suçlar, Uyuşturucu Madde Suçları, Kasten Adam Öldürme, Terör Suçları, Kadına Karşı Şiddet Suçları kapsam dışında tutuldu.
Koronavirüs tehdidi ile ilgili olarak Açık Cezaevi’ nde olanların da izinli sayılma yoluyla evlerine gönderilmesi (31 Mayıs 2020 tarihine kadar, ancak olağanüstü durumlar karşısında 2 ay ve üç defa daha bu süre uzatılabilecek) kararı da af kapsamında yer aldı.
Yalnız ayrıntı olarak unutulmaması gereken ve kafa karıştıran bir nokta var. İnfaz hakkı olan, ceza alan ve yükümlü olarak cezaevinde bulunanları kapsayan af süreci, henüz ceza almamış, mahkeme süreci devam eden ve infazı (cezanın uygulanması) gerçekleşmeyenleri içerisine almıyor ve bu kişiler af hakkından faydalanamıyor.
Cezaevlerinde meydana gelen yığılmalar, suç olaylarının hiç sona ermemesi, gelenekselleşen ve belli dönemlerde uygulanan Af uygulamaları, pişmanlık ve kişiye ikinci bir şans tanıma hakkı, siyasi zorunluluk, mağdur aileler, mahkûm olan ve infazı gerçekleşen suçluların birçoğunun (yaşlı, hamile veya çocuklu olması, çocuk suçlular, hasta ve bakıma ihtiyaç hissetmesi…) muhtaç olmaları gibi nedenler önümüze ister-istemez bu süreçleri koyuyor.
Toplumsal değişim ve sosyal yaşam alanlarının kalabalık kitlelerinin hayat sürecinde suç unsuru olayların meydana gelmemesi imkânsız. İnsanın bulunduğu zaman ve mekânlarda olumsuz-istenmeyen suç unsurlarının karşımıza çıkması önlenemez bir gerçeklik. Çünkü bireysel ve örgütlü suç olaylarının insan psikolojisi, ihtiyaçları, beklentileri, özentileri, bozucu dürtüleri ile direkt bağlantısı var.
Kaçınılmaz olan bir hayat döngüsünün olaylar zincirinde suç işleme, yargılanma, ceza alma, infaz, pişmanlık döngüsü hayatımızın olmazsa-olmaz bir bağı olarak yer edinmeye devam edecek.
Unutulmaması gereken ayrı bir nokta da tüm mahkûmların, infazı gerçekleşen kişilerin isteyerek veya kasten suç olaylarına yönelmediğidir. Ceza alan veya infazı gerçekleşen insanların mağdur olması da söz konusu! Nefsi Müdafaa başta olmak üzere birçok kişinin kendini feda etme erdemini gösterdiğini de görebiliyoruz.
Terör suçları ve topluma-insana yıkıcı zararlar verme girişimlerinin affı olamaz. Kasten ve bilerek, cani dürtülerle canlıya-mala zarar vermenin açıklaması olamaz. Uyuşturucu madde kullanımı dışında kullandırmaya teşebbüs, ticaretini yapma veya insanlara maddi karşılık bekleyerek satma girişimlerinin affı yoktur. Cinsel suç niteliği taşıyan kadın-çocuk istismarı, taciz, insan bedeni ve ruhuna tecavüz girişimlerinin hiçbir izahı yapılamaz. Kadına yönelik şiddet, cana kast, yaralama, sakatlama ya da korku verme teşebbüslerinin bırakın yaşanması, sözünün edilmemesi gerekiyor.
Bunların yanı sıra devlete, sisteme, topluma, gruplara, kurumlara, kişilerin kendisine veya insani haklar çerçevesinde hayat sisteminin çevresel donanımlarına yönelik yıkıcı hiçbir düşünce-eylem, henüz gerçekleşmeden son bulması gereken kötülük kaynaklarıdır.
Bunların dışında, dönemsel Kanun ve Yasalarla toplumsal işleyişin Hukuk-Hak boyutunu sağlamlaştıran kararların istemeyerek etkilediği insan ve mağdur hükümlüler de yok değil…
Erken yaşta evlenen veya henüz 18 yaşını doldurmamış kızların yaptığı evliliklerin önümüze koyduğu sözde suçlu erkekler var. Yüzyılların birikimi olan, günümüzde de hala devam eden kültürel değerlerin bir parçası durumundaki erken evlilik olayının eleştirilecek yönleri yok değil. Ama karşılıklı rıza, aileler arası uyum, evlenen kız ve erkeklerin karşılıklı sözleşme-bağlanma durumlarının toplumsal bir gerçekliğimiz olduğu görülmüyor.
Şu an mahkûm olan ve eşi-çocuğu dışarıda mağdur olan binlerce birey var. Kadını koruma, kadını istismar, kadına yönelik şiddeti bitirme, kadın-kız hakları ve küçük yaşta evliliğin önüne geçme adına çıkarılan kanun ve sözleşmelerin tartışılacak hiçbir boyutu yok.
Ancak rıza ve kabullenme şartıyla yapılmış evlilik sözleşmelerini de göz ardı etmek ne kadar doğru? Çünkü yüzbinleri mağdur ettiği unutuluyor gibi…
Af gelecekse, karşılıklı rızaya dayanan evliliklerin sürdürülmesi için infazı gerçekleşen ve cezasını çekmeye devam edenlerin de işin içerisine katılması gerekiyor.
Ceza ve infaz kavramlarının uygulanmasında esas olan “Pişmanlık” ve “Caydırıcılık” tır! Bilmeden veya rıza ile yapılan sözleşmelere dayalı evliliklerde yaşın küçük olması, erken evlilik durumu bir suç unsuru dayatması ile insanların önüne konmamalıdır.
Gerekli Yasa ve Kanunlar çıkarıldığından geçmişte yapılanlardan çok, bundan sonrasında yapılacak olan erken evlilik olayını kontrol etme adına cezalar dayatılmalıdır.