Cevaplanması gereken birçok soru var. Yanıtını merak ettiğimiz veya beklediğimiz birçok sorunun yanında, gelecekte ne olacağına yönelik belirsiz çok konu var.
Çünkü insan merak, arayış, tedirginlik, telaş, heyecan gibi dürtüleriyle neden, nasıl, ne olacak sorularının zihinsel hareketliliğini sınırsızca yaşayan bir varlık.
Yaşamı durdurma noktasına getiren, özgürlük alanlarını kısıtlayan, iş-meslek hayatını bitiren, serbest eylem kabiliyetini sonlandıran bir salgın sürecinin adayı olarak eve mahkûm olma, yaşam alanlarını kullanamama gibi alışık olmadığımız bir dünyanın kurallarına uymak zorunda kaldık.
Cevabı beklenen ya da merak edilen sorularımız şunlar:
Virüs salgını nasıl ortaya çıktı ve gücü ne?
Salgın tehlikesi ne zaman sona erecek?
Normal hayata geçildiğinde tehlike bitecek mi, tekrar her hangi bir virüs mutasyonu hastalık ve ölümlere sebep olabilir mi?
Salgın ve virüs tehdidi kimlere zarar verdi, kimler bu kaostan fayda sağlıyor?
Komplo teorisi itibariyle, neden böyle bir salgın üretildi ve hedef ne?
Ülkemiz ve ilimiz üretilmiş virüs tehdidinin yarattığı yıkımlardan ne kadar zarar görecek?
Yazımızın asıl konusu olan Eğitim süreci ile ilgili bizi bekleyen uygulamalar ve tedbirler ne?
Sorular sınırsız ve yanıtlanacak çok konu var. Biz eğitim ve öğretim itibariyle bizi önümüzdeki aylarda bekleyen senaryolarla alakalı yorumlarımıza devam edelim. “Ülkeleri ve insanları eve kilitleyen salgın ülkemizde normal hayata geçişimize ne zaman izin verecek; Toplumsal ve bireysel yaşam tarzımıza ne zaman döneceğiz?” sorusundan hareketle, bizi rahat bir dönemin beklemediğini belirtelim.
Kısa bir süre önce kabul edilen YÖK kanun teklifi ile birlikte Milli Eğitim Bakanlığı’ nın da mevzuat ve ilkelerinde değişikliğe gidildi. Mevcut salgın tatili nedeniyle hem Anaokulu, İlkokul, Ortaokul, Liseler’ de, hem de üniversite kademelerinde alınacak önlemlerle ilgili olarak değişiklik yapılabilmesine yönelik yetkiler tanındı.
Bu değişiklik ile birlikte göze çarpan ve 20 milyona yakın öğrenciyi (buna üniversite öğrencilerinin de katılması ile beraber nüfusumuzun üçte birini ifade ediyor) yakından ilgilendiren en önemli nokta, Bakanlığın (MEB) yaz tatilini kısaltabilecek olması. MEB’ e bağlı okulların yanı sıra üniversiteler de genel hayatı etkileyen salgın hastalık, doğal afet, elverişsiz hava koşulları gibi nedenlerle eğitim-öğretim faaliyetlerinin yapılamaması durumunda öğretim yapma, ders işleme ve okula dönme zamanlarını ayarlama yetkilerini kullanacak.
Bu yüzden öğretmenlerin yaz tatili bir aydan az olmamak şartıyla kısaltılabilecek, öğrencilerin de okula devamı, öğretimden kopmamaları adına “Telafi Eğitimi Düzenlemesi” ile eksik kalan edinimleri tamamlanmaya çalışılacak.
Daha açıklayıcı ve anlaşılır olması adına kişisel tahminler ile şöyle bir zaman çizelgesinin bizi beklediğini söyleyebiliriz: 30 Nisan olarak daha önceden belirlenen tatil süresi, Bilim Kurulu’ nun yapacağı değerlendirme ve analiz sonuçlarıyla birlikte tekrar uzatılacak gibi… Çünkü ülkemiz açısından vaka sayısı ve artış hızı yüksek olmasa da, Kovid-19’ un Nisan ayında sınırları zorladığı görülüyor. Tüm alanlarda olduğu gibi eğitimde de geri dönüş mümkün görünmüyor.
Ramazan ayı ve Oruç şansını iyi kullanmak gerekiyor. İbadet ayımız olan ve gündüz hareketliliğini düşüren kutsal ayımızın salgını bitirme adına fırsat olduğu kesin. Yeter ki gece hareketliliği kontrol edilsin ve insanlar iftar sonrası sokaklara yayılmasın!
Ülkemiz geneli yaygın kanaat, bayram sonrası Haziran ayının başlaması ile birlikte normal hayata dönüşün yavaş yavaş başlayacağı yönünde. Önemli krizler ve salgının yayılmasında sıçrama yaşanmaması durumunda diğer ülkelerin de aynı rotada ilerleyeceği görülüyor. Normal hayatın başlaması ile Eğitim Kurumları’ nın da ders başı yapabileceği konusunda doğrusu tereddütler de olacak. Çünkü “Kitlesel bir yığılma ve uzun saatler bir arada bulunmanın talihsizliği yaşanabilir mi?” sorusu karşımıza tedbirler zincirini ve koruyucu tedbirleri koyuyor.
Normal şartlarda uygulanması olası görülen manzara, Mayıs ayının da tatil olması, Haziran ayı ile beraber eğitim faaliyetlerine başlanması, Haziran-Temmuz aylarında iki aylık bir eğitim-öğretim döneminin ardından Ağustos’ ta hem öğrencilerin hem de öğretmenlerin tatillerini yaparak Eylül ayının ilk haftasında yeni eğitim-öğretim sürecine başlamasıdır.
Tartışılmaya açık olan bu konuda değişik ve sarsıcı birçok yorum ortaya konacak. Bu konuda çok fazla öngörülerde bulunulacak. Uzlaşmanın zor olduğu bu noktada siyasetin, kurumların, sivil toplum örgütlerinin, tarafların, muhalefet organlarının altından kalkılamayacak söylemlerine şahit olacağız.
İkinci senaryo, Devlet Okulları’ nın (Anaokulu, İlkokul, Ortaokul, Lise)yanında Özel Öğretim Kurumları’ nın da (Dershane, Kolej, Etüt Merkezleri, Özel Okullar, Rehabilitasyon Merkezleri, Dil Kursları ve Merkezleri gibi) tüm öğrenci yuvalarının tehlikeye atılmadan Eylül’ de yeni öğretim yılına hazırlık yapması olacak.
Ama tatilin Eylül ayına kadar uzaması durumunda eğitimden 5 ay uzak kalan Anaokulu, İlkokul, Ortaokul, Lise ve Üniversite öğrencilerinin hayatlarına yönelik çıkabilecek olumsuz durumları da hesaba katmak gerekiyor. Kolay değil eğitim-öğretim evrelerinden uzun süre uzak kalmak ve tekrar psikolojik, zihinsel, sosyal ve bedensel uyumla sürece katılmaya çalışmak!
Özellikle bu dönemde talihsizler grubu olan 8. Sınıf (Fen Lisesi, Anadolu Lisesi ve Meslek Liseleri sınavlarına, yani LGS’ na) ve 12. Sınıf öğrencilerinin yanında mezun öğrencilerin üniversiteye hazırlık konusunda kendi başlarına kalmaları, bireysel hazırlığa mahkûm olması üzücü tabloları önümüze koyuyor. Hem öğrencilere hem de velilerine sabır dilemek ve emeklerinin başarı ile buluşmasını temenni etmek, onlara duamız olsun.