Değerli okurlarım, varoluş felsefesinin geçmişte oluşan köklerinden günümüze değin insan düşüncesine tesiri noktasını ve varoluşçu psikoterapinin halkımızca ne derece özümsendiğini ele alacağım. Aynı zamanda günümüzde refahın varoluşsal sorgulamalara ne düzeyde izin verdiği hususuna da değineceğim.
Varoluş akımı; beynimizi adeta toprak gibi görmüş ve ortaya attığı düşünceler ile 19.yy sonlarında Almanya’dan tüm dünyaya deyim yerindeyse covid-19 hızıyla yayılmıştır. Daha önceki felsefi konuları, kavramları ve soruları içinde barındırsa da genel anlamda bazı konular üzerine ağırlık vermiş olan bu akım diğer felsefi akımlara nazaran daha baskın bir şekilde ‘’varoluşsal boşluk’’ gibi soyut ancak maneviyat anlamda baskın olan düşünce ve inanç sistemlerine değinmiştir. Söz gelimi özgürlük, ölüm, varolmak-öz, sorumluluklar ve varoluşsal sancılar bu akımın son 200 yıldaki değişmez döngüsüdür.
Ele aldığı konular itibariyle altın ve petrol gibi her gün değerlenen varoluşçuluk, psikolojiye temas etmese olmazdı. Ki bu temas bugün bir terapi ekolünü oluşturacak kadar kök saldı psikoloji bilimine. Varoluşçu terapi.
Varoluşçuluk, sadece sorunları ele almakla yetinmez aynı zamanda ihtiyaçlar ve istekler ile hegemonyasını genişletmiştir. Aldığımız eğitim, ev ve iş hayatında aldığımız görev ile sorumluluklar ve şu an aklıma gelmeyen diğer tüm kavramlar, özümüzü oluşturan yapbozun parçası olduğundan dolayı varoluş felsefesi hayatımızın her anında var olmayı başarmıştır.
Varoluşçu terapi de, bu akımı merkezine alarak insanı bedeni gibi görmüş ve her bir düşünce zerremize nüfuz etmiştir. Sanayileşen ve bireyselleşen toplumlar, günden güne yalnızlık veya bir boşluk içerisinde süreğen zelzelenin sallanan küçük dünyaları olmuşlardır. Genel olarak gelişmiş toplumlarda varoluşçu felsefe ve varoluşçu terapi; çok daha işlevsel ve etkindir. Ancak gelişmekte olan toplumlar yahut gelişememiş toplumlarda aynı şey söz konusu değildir. Bu durum belki de yaşam mücadelesinde Bandura’nın ilk basamağından hiçbir zaman çıkamama ya da yaşanılan savaşlar veya zihinsel terörizm ile ilişkilendirilebilinir.
Türkiye için varoluşçu terapi daha yeni değerleniyor diyebilirim. Türkiye’de hala da günümüzün en etkin ve aktif terapi ekolü ‘Bilişsel Davranışçı Terapi’dir. Ancak varoluşçu terapi; bilgiye kolay erişim, teknolojinin etkisi, önceki jenerasyondan farklı bir eğitim ve popüler kültür her şeye bakış açımızı değiştirdiği gibi felsefe ve psikoloji akımlarını da değiştirdi. Türkiye’de genç beyinlerin; ebeveynleri gibi toplumlaşma ve cemaatleşmeden ziyade bireyselleşmeye gösterdikleri çaba, beraberinde varoluşçu terapinin topraklarında adeta vatandaşlık kazandırmıştır. Fakat toplumunuzun her kesiminde varoluşçuluk bir anlam kazanmış değildir. Buna sebep olarak sosyal refah, düşük sosyoekonomik düzey ve toplumsal olaylar görülebilir. Henüz istenilen kıvama gelinmemiş bir düzeyde diyebilirim varoluşçu terapi için. Lakin toplum olarak ‘insanın özü ve var olmak teması’ bizim için bir sır olmaktan çıkmalıdır.
AİLE OLABİLMEK (İNSAN OLMAK)
Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.