Kentlerin de bir ruhu vardır.
Şehirde yaşayan bir insan,  zamanla yaşadığı şehrin ruhuyla karakteristik açıdan özdeşleşir.
Kentlerimizi ne yapmak istiyoruz?
Maalesef, köyden kente göç olgusu, şehirlerimizin dinamiklerini sarstı.
Şehir içinde yaşayan insanlar, sıkılıyor-bunalıyor.
Kaçımız büyük şehirlerde yaşadığımız hayattan memnunuz?
Trafik sorunumuz büyüdü…
İnsanlık sorunlarımız büyüdü…
Dayanışma, kaynaşma problemlerimiz büyüdü…
Bir metrekarelik yeşilliğe hasretiz şimdi.
Kültürel evrilme öylesine bir boyuta taşındı ki, yanı başımızdaki komşudan haberimiz yok.
Tok açın halinden anlamıyor şehirlerimizde.
İnsanlık vicdanı yok oluyor…
Çünkü bu şehrin dayanışma kimliği kayboldu…
İnsanların vicdanları köreldi…
Arapça bir deyim vardır: “el-rûh-ı mebhûsa hâhna”… Anlamı “ruh hiç hapis olunur mu?” şeklindedir. Bu soruyu kendimize soralım: Görünmeyen, elle tutulmayan bir varlık kontrol altına alınabilir mi? Tabiî ki hayır. Şehirler de canlı varlıklardır. Biz göremesek de her şehrin bir ruhu vardır.
Bu şehre ruhun veren değerler yok oldu.
Bu şehre dayanışma ruhunu verecek birilerini bulmak gerekir...