Çok haklısın Kanuni Sultan Süleyman…

Tarihin tozlu raflarından süzülüp gelen bir hikâye vardır: Kanuni, devletin giderlerini incelerken Bağdat’taki hapishane masraflarının olağanüstü arttığını görür. Vezirini çağırır, “Bu neyin nesi?” diye sorar. Vezir de “Bağdat’ta suç artıyor, hapishaneler dolup taşıyor. Masraf da o yüzden efendim,” der.

Kanuni bunun üzerine atını ister ve doğruca Bağdat’a hareket eder. Oraya varınca valiyi yanına çağırır, bir ferman okutur:

“Bütün tutukluları serbest bırakın.”

Vali şaşkın: “Sultanım, suçların önü alınamaz, böyle olmaz…”

Ama ferman, fermandır. Tutuklular salıverilir, hapishaneler boşalır.

Kanuni bu kez ikinci bir emir verir:

“Bütün hapishaneleri yakın.”

Şaşkınlık büyür. Vali tedirgin bir sesle sorar:

“Peki suçluları nereye koyacağız?”

Kanuni meydanın ortasına tek kişilik bir kulübe yapılmasını ister. Suç işleyen bu kulübeye konacak, yeni bir suçlu yakalanırsa içerideki dışarı çıkarılıp idam edilecek, yerine yenisi konacaktır.

Vali itiraz eder ama emir açıktır. Kulübe yapılır, cellat başına dikilir. Çok geçmeden ilk suçlu yakalanır, kulübeye konur. Ardından bir suçlu daha… Kulübedeki dışarı çıkarılır ve meydanda cezası infaz edilir. Kısa süre sonra Bağdat’ta suç işleyen kalmaz. Esnaf dükkânını kilitlemeden camiye gider hâle gelir. Kimse suça meyletmeye cesaret edemez.

Elbette bu bir hikâye. Ama hikâyelerin öğrettiği çok şey vardır.

Bugün ülkemize baktığınızda tablo bambaşka.

Hapishaneler tıka basa dolu. O kadar ki hâkimler ciddi suçlar dışında tutuklama yapamaz hale geliyor. Cezaevlerinde yer olmadığı için denetimli serbestlik bir zorunluluk. Yani daha çok hâkim, daha çok savcı, daha çok polis ya da daha büyük hapishaneler… Suçu önlemeye yetmiyor. Çünkü mesele sadece kanunun çokluğu değil; uygulanışının toplumda yarattığı etki.

Belki de bize gerekli olan, İsviçre normlarına göre şekillendirilmiş bir hukuk değil; bizim toplumun gerçeklerine, kültürüne ve davranış biçimine uygun, daha caydırıcı, daha anlaşılır bir hukuk dili…

Herkesin “devletin gücünü kötü anlamda değil, disiplin anlamında” hissettiği bir düzen.

Bu ülkede herkes haddini bilecek.

Yasaların yanında kar kalmayacağını bilecek.

Toplumsal sorumluluğunu anlayacak.

Hukukun üstünlüğünü benimsediği ölçüde huzurun kendiliğinden geleceğini görecek.

Belki de Kanuni’nin hikâyesinde anlatılan o küçük dokunuş, bugünün dünyasında büyük bir zihniyet dönüşümünü sembolize ediyor: Caydırıcılık. Netlik. Kararlılık.

Benimki bir iddia değil…

Kimseyi suçlamak da değil.

Sadece bir düşünce, bir hatırlatma, bir başka açıdan bakma çabası…

Hoşça kalın.