Ülkemizde son açıklanan istatistikler, nüfus artış hızında belirgin bir düşüş olduğunu ortaya koyuyor. Evliliklerin ertelendiği, evlenenlerin ise ya tek çocukla yetindiği ya da çocuk sahibi olmayı tamamen düşünmediği görülüyor. Peki ama neden?

Eskiden evlilik demek, aileyi genişletmek demekti. “Bir çocuk değil, üç beş çocuk olsun” anlayışı hâkimdi. Çünkü ailede ne kadar fazla çocuk varsa, iş gücü o kadar artar, evin yükü bölüşülür diye düşünülürdü. Bir de “Kısmetini Allah verir” inancı, ekonomik hesapların önüne geçerdi.

Bugünse tablo çok farklı. Artık bir çocuk dünyaya getirmek bile cesaret işi. Doğum masrafları, mama, bez, kıyafet, beşik derken daha başlamadan büyük bir mali tablo çıkıyor karşımıza. Hele ki çalışan aileler için kreş meselesi… Kreş fiyatları neredeyse dudak uçuklatacak seviyelerde.

Üstelik mesele sadece maddi değil. Bir çocuğu sağlıklı yetiştirmek için güvenli bir sosyal çevre lazım. Evde tutarsanız internet bağımlılığı kapıda. Dışarı çıkarırsanız türlü risklerle yüz yüzesiniz. İşte tam da bu yüzden, çocuk sahibi olmak artık her ailenin kolaylıkla verebileceği bir karar değil.

Dönüp dolaşıp aynı noktaya geliyoruz: Sosyo-ekonomik koşullar.

Vatandaş çocuk sahibi olmak istemiyor değil; tam aksine çoğu bunu gönülden istiyor. Ama mevcut ekonomik şartlarda bu kararı ertelemek zorunda kalıyor. “Anne-baba olma” duygusunu tatmak herkesin arzusu ancak ekonomik gerçekler ağır basınca hayaller ikinci plana düşüyor.

Genç nüfusumuz düşüyor, nüfus yaşlanıyor. Eğer bu gidişatı tersine çevirmek istiyorsak, hükümetin ve ilgili kurumların bu gerçeklere kulak vermesi, vatandaşın ekonomik güvenliğini güçlendirmesi şart.

Enflasyon tek haneye düşmedikçe, geçim şartları iyileştirilmedikçe, refah düzeyi artmadıkça ne yazık ki nüfus artışını konuşmak hayalden öteye geçmeyecek.

Ekonomi böyle giderse, çocuk sahibi olmak bile artık enflasyona takılmış durumda…

Hoşça kalın.