Bilmem fark ettiniz mi? Günün her vaktinin kokusu farklıdır.

Yaşadığınız şehir denize bakıyorsa öğlen sıcağında nem kokusu, egzoz kokusuyla birleşir bu rutubetli koku genzinizi tahrip eder. Karasal iklimin hüküm sürdüğü yerde ise gâvur bir sıcak tuzlu kokusunu hoyratça etrafa salar.

Akşamları kente yorgunluk kokusu çöker. Çalımlı, berrak bulutlar kızıla dönüşür. Sonra bu kızıllık yerini yavaş yavaş griliğe bırakır. Nihayetinde onlarda yok olur. Laciverdî semadan felsefe ve şiir kokusu hüznün kokusuna karışır.

Gecenin en koyu evresinde kendi kokunuzu alırsınız. Kendinizle baş başa kalmışsınız. Bu kokudur kendinizi tanımanızı sağlayacak olan. Aşlında yalnızlık diye bir şey yoktur. Etrafınızda kimse olmasa bile Yunus'un dediği gibi bir "ben" vardır içinizde. Yani yine iki kişisiniz. İşte gecenin kokusu içinizdeki sizi tanıtır size.

Beni vuran sabah kokusudur. Sabah kokusu arıdır. Günün tüm kokuları imbikten geçirilmiş tortu olarak çökmüş, geriye tertemiz bir koku kalmıştır. Bir bad-ı saba eser. Canlılık, umut ve cesaret polenlerini bu kokuyla size ulaştırır.

Hem sabah kokusu bilir misiniz "annem" kokar. İlkokula gittiğim yıllarda sabahları annemin kadife dokunuşlarıyla uyanır, onun cennet kokusunu alırdım. Bir parça da bu yüzden severim sabah kokusunu.

Bir sabah uyandığımda o kokuyu alamadım. Dışarı baktım annem oradaydı. Öfkeliydi. Mışıl mışıl uykuları bölünmüş komşular da. Her taraf toz kokuyordu. Evimizin az ilerisindeki tozlu yoldan tanklar geçiyordu. Aylardan eylüldü. Havada ceviz, üzüm kokusu olacağına korkunun kokusu vardı.

Korkunun kokusu çok güçlüdür ve tez yayılır. Sonradan duyduk ki o koku tüm şehirlere nüfûz etmiş.

Zehrin, gazın, radyasyonun kokuları insanı derinden etkiler, belki de öldürür. Ama en ölümcül olanı korkunun kokusudur ve üzerinize sinmeye görsün. Yıllar geçse de ondan kolay kolay kurtulamazsınız. Onu oradan söküp çıkaracak olan ancak sabahın kokusudur. Bu kokuyu kaybetmek, insanın varlığını kaybetmesidir.