Zamanın birinde uzak bir memlekette üç arkadaş varmış, mal, mülk yok çok fakirdirler, üçü konuşur kara verirler uzak bir memlekete gidip çalışacaklar, çocukların rızkını temin etmek için başka çare yoktur.

Karılarını çocuklarını evde bıraktılar bir kervana takılıp uzak bir diyara gitmek için yola koyuldular. Teknoloji yok yolda yaya zar zor, aylar sonra Mısır’a varıp orda çalışmaya başlarlar, bir iki derken tam yedi sene çalışmışlar, ne eziyetlerle ne emeklerle birkaç altın toplamışlar. Bir gün konuşmuşlar arkadaş yedi sene oldu sekizinci seneye gireceğiz, bir şeylerde topladık bir memleketimize gidelim çoluk çocuğumuzu hasreti burnumuzda tutuyor. O gün çocuklarına hediyeler almak için Mısır’ın çarşısına çıkmışlar, bir burası bir orası, alışveriş yaparlar. Ali adındaki bunlardan birisi bir dukanın önünde geçer, bakar ki dukan sahibi iskemlesinde oturmuş, dükkanın da hiçbir şey yok, raflar dahi mevcut değil, fakat adam durmadan buyurun müşteri çağırıp duruyor. Dükkanı dolu olan kişilerden çok daha hareketli sesi soluğu kesilene kadar bağırıyor, işin tuhafı kimsenin de yanına uğradığı yok.  Ali merak etmiş içeri girmiş ve adama sormuş ya arkadaş dukanın da hiçbir şey yok ve sen durmadan müşteri çağırıyorsun, Allah aşkına sen ne satıyorsun. Adam cevap vermiş, ben akıl satıyorum. Ali be adam kendin akılsızsın, nasıl akıl satarsın deyip dudaklarından çıkmış. Merak buya Ali gitmiş gelmiş, adama bakıyor adam hiç durmadan müşteri çağırıyor. İşin ilginç tarafı da adam yerinden de hiç kalkmıyor. Ali merakını yenmek için içeri bir daha girmiş, adama sorar arkadaş sen nasıl akıl satarsın bir göreyim, adam para peşin bir altın der. Ali düşünür yedi senedir ne emekle birkaç altın topladım. Kıyamaz dışarı çıkar gider gelir merakını yenemez. Tekrar dukana girer adama bir altın vermiş hele bir göreyim nasıl akıl satıyorsun der.

Devamı yarın...