148 gün... Tam 148 gün boyunca uzayın sonsuz sessizliğinde, Dünya’ya uzaktan bakan bir astronot, dönüşünde sadece iki kelimeyle anlatıyor yaşadığı tecrübeyi:

“Yalan Dünya.”

Bu sözün ağırlığını soranlara ise şöyle yanıt veriyor: “Uzayda, Dünya sadece mavi bir bilyeydi gözümün önünde... Gece ya da gündüz yoktu. Zaman yoktu. Sadece o mavi bilyenin uzay boşluğunda yavaşça dönmesini izliyordum. Dünya bir gemiydi sanki; karanlık evrende ilerleyen bir yolcu gemisi. Ve biz, milyarlarca canlı, bu geminin yolcularıydık...”

Bir astronotun gözünden bakıldığında, Dünya tüm sınırları, savaşları, ayrılıklarıyla ne kadar anlamsız görünür aslında. Yukarıdan bakınca; ne bir ülke, ne bir bayrak, ne bir duvar görünüyor. Sadece kıtalar, okyanuslar, dağlar ve ışıklar... Ve bir tepsiye konmuş gibi hepsi gözünün önünde. Küçücük. Sessiz. Savunmasız.

“Kapsülün içinde zaman kavramım kayboldu. Dünya dönüyordu; o döndükçe bazıları için gece, bazıları için gündüz oluyordu. Ama benim için bunların hiçbir önemi yoktu. Zaman, sadece saate baktığımda vardı. Düşündüm; madem aynı gemide yolculuk yapıyoruz, neden birbirimize sınırlar koyuyoruz? Neden din, dil, ırk ayrımı yapıyoruz? Neden savaşlar çıkartıyoruz?”

Bu soruların cevabı yok. Ya da çok fazla. Ama her biri, yukarıdan bakınca anlamsızlaşıyor.

Uzayda insan kendini daha çok insan hissediyor. Daha kırılgan, daha yalnız... Ve belki de daha gerçek.

“Sevdiklerim beni özledikçe gökyüzüne bakıyordu. Ben de onları özledikçe Dünya’ya... Uzaktan, çok uzaktan. Bu anlatılması zor bir duygu. Belki bir daha dönmemek, onları bir daha görememek ihtimaliyle yaşamak...”

Saatler içinde Dünya’nın etrafını dönerken, o mavi gezegenin içinde yaşadığımız tüm kavgaların, dertlerin, hırsların ne kadar küçük ve boş olduğunu fark etmiş astronot.

“Zaman diye bir şey aslında yokmuş. Gece ve gündüz, sadece bir döngü. Hayat, aldığımız nefesle sınırlı. Tüm canlılarla birlikte dönen bir gemideyiz ve yolculuk nereye kadar sürecek, kimse bilmiyor.”

Yani “Yalan Dünya” derken aslında şunu söylüyor:

Her şey boş.

Savaş, öfke, üstünlük kurma çabası, sınırlar, ötekileştirme... Hepsi yapay. Hepsi sonlu. Çünkü Dünya da, biz de hareket eden, dönüşen ve sonu bilinmeyen bir yolculuktayız.

“Dünya’da ne kadar büyük görünürsek görünelim, uzaydan bakınca hepimiz birer noktayız. Belki de sadece yolcuyuz. Belki de sadece doğanın bir parçası...”

Ve işte bu yüzden, “Yalan Dünya” sözü, bu gezegene dışarıdan bakan birinin ağzından döküldüğünde daha da anlamlı hale geliyor.

Belki de hepimizin biraz dışarıdan bakmaya ihtiyacı var.