Bir kazanç fırsatı doğdu mu, elbette değerlendirmek gerekir. Kimse de kalkıp buna itiraz etmesin. Lakin mesele şu ki, bu "değerlendirme" işini artık öyle bir noktaya getirdik ki, fırsatçılıkla fırsatı ayırt edemez olduk.

Malum, ülkemizin başına bela olmuş bir enflasyon canavarı var. Ama kusura bakmayın, bu canavarı da biz besliyoruz. Dost acı söyler; hepimiz, en az şikâyet ettiğimiz kadar bu canavara katkı sağlıyoruz.

Mesela bu yaz… Siz bilemem ama ben bir cafran kavunu yiyemedim, Gercüş’ün üzümünü tadamadım, Hasankeyf’in incirine dokunamadım, Sason çileğini ancak uzaktan izledim. Hepsi Batman’ın yerli ve milli ürünleri, hepsi coğrafi işaretli ama ne fayda? Üreticiler öyle fiyatlar belirlemişler ki dar gelirlinin bırakın almasını, yanına yaklaşması bile mümkün değil.

Evet, maliyetler artıyor. Mazot, gübre, işçilik, yem… Herkesin bir gerekçesi var. Fakat bu gerekçeler, artık birer "kılıf" haline geldi. Minareyi çalan kılıfını hazırlıyor, olan yine vatandaşa oluyor.

Düşünün; Hasankeyf’ten gelen bir incirin ne vergi yükü var, ne lojistik maliyeti… Ama fiyatı uçmuş. Aynı şekilde Kurtalan’da yetişen cafran kavunu da bu yıl cep yaktı. Gercüş’ün üzümü deseniz astronomik.

Zaten ekonomi raydan çıkmış, enflasyon dizginlenemiyor. İnsanlar geçim derdinde. Ama işin ilginci; bu tabloyu eleştirenler bile, fırsatını bulduğunda o fırsattan istifade etmeyi çok iyi biliyor.

Hani "ya olduğun gibi görün, ya göründüğün gibi ol" derler ya… Artık kimse ne göründüğü gibi, ne de olduğu gibi. Pazarda fiyatlara söylenen vatandaş, ürününü satarken zam üstüne zam koyuyor. Şikâyet bir tek başkasına yöneltilince var.

Galiba bir devrin sonuna geldik. Bu artık vicdan devri değil, fırsat devri.

Samimiyetin yerini menfaat aldı. Karşındakini düşünmek, onun şartlarını gözetmek tarihe karıştı.

Ve ne yazık ki bu fırsatçı düzeni durduracak bir yasa da yok.

Yüzlerine tükürsen "yağmur yağıyor" diyecek kadar rahatlar.

Batman’da artık büyük marketlerde çürümeye yüz tutmuş meyve ve sebzeler, düşük gelirli vatandaşlar için ayrılmış özel tezgâhlarda satılıyor.

Bu tablo size neyi anlatıyor biliyor musunuz?

Bir ülkenin ekonomik çöküşünün resmini.

Bir tarafta en taze, en güzel ürünlere ulaşabilen zenginler;

Diğer tarafta çürüğüyle yetinmeye çalışan insanlar.

Bu manzara, dünyanın sonunu değilse bile vicdanın sonunu anlatıyor.

Ve şimdi sorayım: Kimin umurunda?

Beni bile sarsmıyor artık çünkü topluca "yukarıya" bakıyoruz. Aşağıda kim düşmüş, kim yoksul, kimin eli kime uzanmış… kimsenin haberi yok. Çünkü herkes kendi havasında.

Hal böyleyken size bir tavsiye:

Fırsat bu fırsat.

Elinize bir imkân geçti mi, sakın kaçırmayın.

Siz yapmazsanız, bir başkası yapar.

Hatta arkasına bile bakmadan yürür gider.

Dedim ya…

Bu devir artık sağ elin, sol ele menfaatsiz uzanmadığı bir devir.