Nebahat Yıldız - Batman Pusula Gazetesi
bonus veren siteler casinositeleri.co https://www.battle-brothers.net
güvenilir casino siteleri istanbul evden eve nakliyat deneme bonusu veren siteler deneme bonusu veren siteler popüler casino siteleri sex shop ofis taşıma parça eşya taşıma evden eve nakliyat nakliyat casino siteleri 2024 en iyi casino siteleri erotik shop uluslararası nakliyat
İkindi Vakti a 16:05
Batman PARÇALI AZ BULUTLU 25°
  • Adana
  • Adıyaman
  • Afyonkarahisar
  • Ağrı
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Çorum
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Gümüşhane
  • Hakkâri
  • Hatay
  • Isparta
  • Mersin
  • istanbul
  • izmir
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kırklareli
  • Kırşehir
  • Kocaeli
  • Konya
  • Kütahya
  • Malatya
  • Manisa
  • Kahramanmaraş
  • Mardin
  • Muğla
  • Muş
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Şanlıurfa
  • Uşak
  • Van
  • Yozgat
  • Zonguldak
  • Aksaray
  • Bayburt
  • Karaman
  • Kırıkkale
  • Batman
  • Şırnak
  • Bartın
  • Ardahan
  • Iğdır
  • Yalova
  • Karabük
  • Kilis
  • Osmaniye
  • Düzce
a
Nebahat Yıldız

Nebahat Yıldız

15 Aralık 2022 Perşembe

DUVAR

0

BEĞENDİM

ABONE OL

Hayat bazen duvar gibidir.

Kimine soğuk gelir kimine ise ders verir. Mesela duvara çarpmak ister insan bazen.

Gerek de vardır buna aslında.

Önümüzü daha iyi görebilmemizi sağlar mecazi anlamda. Yani gözümüzü açar bazen.

Kimi zamanda mezar taşı kadar soğuktur duvar.

Ürkütür ve arkasında ne olduğunu görememek gelecek kaygısı yaşamamıza neden olur.

Bazen de bir sıfata bürünür , hani deriz ya duvar gibi soğuk ruhsuz bir kişi.

Çoğu duvarın hisleri olduğuna inanırım ben. Bazen bir duvar dibine sığınırız. Rüzgardan kaçarız ya da bir afetten.

Korur bizi karanlık kuytusunda, bağrına basar güvendiğimiz  dostlarımızın aksine.

Bazen duvara yaslanır dinleniriz. Ona güveniriz ya da sırtımızı dayarız korkusuzca.

Hayallerimizi çizeriz üzerine mesela. Kocaman bir bulut yaparız içimizden geldiğinde masmavi gökyüzü gibi.

Hiç bir zaman geri çevirmez bizi, sapa sağlam durur karşımızda. Bazen kendinden bir parça bile verir bize, almak isteyelim yeter ki bir tuğlasını.

Ona istediğimiz şekli vermemize müsaade eder.

Bazen de yıkarız o duvarları. Boyun eğer, diz çöker önümüzde tüm tuğla parçalarını serer önümüze.

Karanlık sokaklarda yol gösterir beton bariyerler mesela.

Her haliyle severim onun dik duruş hallerini.

Anne kucağından daha da yumuşak gelir bazen o beton duvarlar.

En güvendiğim dostlarımdan daha kadimdir. Sert duruşu güven verir. Ne zaman ona dokunsan tutar elimden hemen.

Bazen pürüzlüdür yanağı, bezen de ıslak. Ama hep güven dolu.

VELHASIL RUH SADECE CANLILARA HAS BİR HAL DEĞİLDİR.

GÜVEN BAZEN DE BETON DUVARLARIN ARKASINDA SAKLIDIR.

Devamını Oku

ÖĞRETMEK…

0

BEĞENDİM

ABONE OL

1980 li yılların başlarındaydı. İlkokula gidiyorum henüz. Okulu gidebilmek için yaklaşık 6 km yürümek zorundaydık.

Köyümüzde 3 tane cami vardı çok şükür fakat okul iki köy uzaktaydı bize. Karadeniz’in çamuru da dillere destandır.

Ufacık ayaklarımızdan çekip alırdı arkası yırtık kara lastik ayakkabılarımızı.

Ama her gün okula karnaval yerine gider gibi sevinçle giderdim. Nefes alabildiğim tek yerdi orası çünkü.

Bitli saçlarımı okşayan tek kişi o okuldaydı. Tiksinmeden kendi bembeyaz ipek mendiliyle soğuktan donmuş sümüklü burnumu silen tek insan.

Evet üstelik okulda ezik bir tiptim. Sidik kokan ve başı bitli ufak tefek kapkara ve çirkin bir kız çocuğu.

Kimse oyununa almazdı beni mesela. Oynamayı bilmezdim ki zaten de.

Allahım bana yardım ediyor olmalıydı ki derslerim çok iyiydi. Tek tutanağım derslerimdi hayatımda.

Neyse konumuza gelelim…

O hafta yerli malı haftasıydı. O yüce gönüllü adam sınıf öğretmenimiz bizlere “yarın herkes evden bir şeyle getirsin çocuklar” dedi.

Yani elma portakal, yumurta, kek  ve buna benzer şeyle diye de açıklama yaptı. İçimde tarifsiz bir burukluk belirdi.

Yarın okula gelmesem olmazdı. Evdekiler evden gitmedi baş belası diye kızardı bana ve öğretmenim de beni sevmezdi artık.

Ne yapacağımı bilmiyordum. Bildiğim tek şey annem bana hiçbir şey vermeyecekti yerli malına katılabilmem için. Akşam yatmaya yakın söyleyebildim anneme.

Hiç umursamadı bile, yattı uyudu. Sabaha kadar uyuyamadım soğuk yatağımda içimdeki tarifsiz buruklukla ve yine tutamadığım gözyaşlarımla.

Çünkü dibine kadar sevgi fakirliği içinde büyümeye çalışıyordum 8 çocuklu bir ailedeki en küçük birey olarak.

Velhasıl sabah olmuştu. Ben yine tek başıma kalktım sidikli, ıslak çamaşırlarımın üstüne kara önlüğümü giydim.

İlk defa karnaval yeri değildi okul benim için o gün.

Akşamdan çamur içinde kaybolmuş kara lastik ayakkabılarımı ayağıma takmak üzereyken içerden annem seslendi.

”Odunluğun oraya hoşaf koydum al git” dedi. Aldım kızmasın diye. Elma kurusu en değersiz şeydi memlekette çünkü.

Alay edeceklerdi yine benle. Bir de şeffaf bir poşete koymuştu üstelik gözüküyordu. Çantamın dibine sakladım onu.

Okula gittiğimde daha da utandım. Herkes neler getirmişti. Bazılarının annesi kek yapmış, börek, kurabiye yapmış.

Kimileri portakal getirmiş vs. okul sıralarını birleştirmişler herkes oturmuştu.

Bende boş bulduğum bir yere oturdum ezik ezik.

Çantamdan bir şey çıkarmalıydım. Hoşaf torbasını gizlice çıkardım ve sıranın altına sakladım görmesinler diye.

İşte benim hayatımın dönüm noktası;  Öğretmenim yanımdan geçerken bir an durdu.

Dayağa alıştım ya evde oda vuracak bana sandım.

“ AAA” dedi. Sen ne getirdin kızım böyle dedi. Bütün sınıf merakla bakıyordu. O an ölmek istiyordum.

Öğretmenimiz şöyle dedi. “İşte yerli malı budur,  en sevdiğim şeydir hem hoşaf” dedi.

Çıkardı torbamı sakladığım yerden. Attı ağzına dünyanın en lezzetli şeyini yer gibi de keyif alıyordu.

Koşun gelin yanıma herkes bundan yemeli dedi ve kapış kapış yaptılar elma kurusunu.

“Çocuklar arkadaşınızı alkışlayın” dedi öğretmenim. Yine alay ediliyorlardı sanki.  Ama herkes beni ayakta alkışlamaya başladı.

lk kez gözyaşlarım mutluluktan akıyordu.

İşte öğretmek budur. Öğretmen hayatı öğretir. Minicik avuçlarımıza dünyayı sığdırır.

Yaşam boyu avucumuza sakladığımız dünyada yaşarız oysa.

Utandığımı nasıl da anlamış ve beni yüceltmişti o gün o koca adam…

Her öğretmenler gününde ararım onu. Bu yıl aradığımda avucumdaki dünyada boğuldum adeta.

Kaybetmiştik öğretmenimizi. Her daim benimle o koca adam.

Ve bugün onun sayesinde buradayım..

SEVGİYLE, MİNNETLE TÜM ÖĞRETMENLERİMİZİN AVUÇ İÇLERİNDEN ÖPÜYORUM.

Devamını Oku

KAYAYA SIKIŞAN RÜZGAR

0

BEĞENDİM

ABONE OL

Bazen rüzgar olmak isterdim ve ona hayran hayran bakardım.

En çok da özgürlüğüne özenirdim rüzgarın. Gönlünce esebiliyor ya hani.

İstediği an dünyanın en zor şartlarına bile kafa tutabiliyor mesela.

Gece ya da gündüz, yaz yada kış fark etmeksizin. En çok da son bahar rüzgarlarını severim ben mesela.

Çünkü kasımpatı kokularını taşır koynunda.

İstediği zaman kasırga olur yerle bir eder yeryüzünü , tüm hıncını alır sevdiğinden.

Tokat gibi çarpar bazen karakış soğuğunu sıcak bir yaz günü ya da.

İnsanın ruh haline bağlıdır rüzgarın etkisi aslında.

Bazen en güçlü kasırgalar bile saçımın telini hareket ettiremezken, an gelir ki yaprak bile kıpırdamasa dahi ben yıkılırım yaşlı bir ağaç misali.

Yine de her haline hayranım rüzgarın evet.

Dağları aşar gelir bazen ya sevdiğimin kukusunu getirir bana, yorganımın altında gizlice ağlarken.

“Biz varız der üzülme”. Her yerde buluruz seni ve sileriz göz yaşlarını.

Tarifsiz bir gülümseme kondurur ıslak yanaklarıma. Ezan sesiyle uyuyabilmemi sağlar.

Bazen de beklerim beklerim gelmez. Çünkü o özgürdür ki.

Ne zaman isterse o zaman ulaşır bana.

Çok zaman titreyerek beklediğim olmuştur onu. Temmuzun ortasın yakalandığım zemheri soğuğunda.

Ilık ılık aksın içime, okşasın yine saçlarımı incitmeden kocaman elleriyle. Sonraları duydum ki kayaya sıkışmış meğer. Gelememesi ondanmış.

Velhasıl her his bazen ya kayaya çarpar ya da sıkışırmış hayatın bazı evrelerinde.

Sessizce ağlarmış onlar da kuytu karanlıklarda. Her özgürlüğün kendi derinliklerinde sakladığı tutsaklıklar varmış meğer.

Her haline rağmen hayranlığım hep baki kalmaktadır rüzgara. Ben de kayaya sıkışmak istiyorum o gibi artık.

Ve hep kendi kuytu karanlıklarımda tutuklu kalmak.

Zira “başka dünyalara hür olmaktansa, kendi dünyama tutuklu kalabilmek” benim için özgürlüktür.

Devamını Oku

KATLEDİLEN SEVGİLER…

0

BEĞENDİM

ABONE OL

 

Bugün sizlere hayvanlar ile ilgili kanayan yaramızdan  bahsetmeyeceğim.

Çünkü her türlü sevgi, merhamet, şefkat, vicdan vb. tüm güzel duygular insanın genlerinde bulunmalıdır ve bize yaradılışta armağan edilen bir olgudur.

Yani mayasında yoksa  bir duygu sonradan ne kadar çaba göstersek de o sevgiyi aşılayamayız kişiye.

Önceden hayvanlara yapılan kötü muamele ve ya işkence beni çok üzüyordu evet.

Fakat şimdi içimde yara gibi sürekli kanıyor canımı yakıyor her duyduğum haber, ızdırap çeken hayvanlar aklımdan çıkmıyor.

Dua ediyorum Rabbime “bana güç versin ve ulaşabildiğim kadar sokak hayvanlarına,  sahiplenip kötü muameleye maruz kalan o dilsiz meleklere güzel bir yaşam sunabileyim Allah’ım” diye…

Önceden dedim ya,  şuan var bir de:

Yani ondan önceki ve ondan sonraki farkındalık.

Yaklaşık üç yıl önce mahallemizdeki bir kedi ile eşim  arasında bir husumet başlamıştı resmen:)

sürekli kapalı otoparkımızda kovalamaca içindelerdi.

Eşim ne zaman motoru park etse o kedicik ısrarla ve azimle gelip motosiklete yatmak isterdi.

Eşimin tüye karşı alerjisi vardı ve uzak dururdu hep hayvanlardan. Halk dili ile “hazzetmiyordu”:)

Bir süre sonra eşim işi gereği bir kaç aylığına şehir dışına gitti.

Soğuk ve karlı bir gece balkona çıktım.

Kar yağmasını izlemeyi çok severim. Kahve eşliğinde tabi.

Alaca karanlıkta yanı başımda bu kedi belirdi. Korkmadım değil. Ama kırk yıllık dostum gibi samimi ve yakındı.

Kısık sesiyle mırıldanarak yaklaştı yanıma ve patisini uzattı. Daha da ürktüm tabi. Hani derler ya bir şeyin kılığına girmiş de gelmiş gibi.

İnanılır gibi değildi. Sonra ben korkmayayım diye yavaş hareketlerle kucağıma geldi ve boynuma uzanıp yattı öyle. Şaşkındım tabi.

Gel zaman git zaman biz her akşam balkonda buluştuk. Ona mamalar aldım isim koydum( NÜNÜ) :)). Tasma aldım falan.

Fakat bir akşam bekledim bekledim gelmedi. Ertesi sabah işe giderken karşılaştık onla. Tanınmaz haldeydi.

Tüyleri parça pinçik olmuş, tasması düşmüş üstelik de topallıyordu. Hemen aldım veterinere götürdüm Nünü’yü.

Yaralanmıştı ve 10 gün sokağa çıkma yasağı verdi veteriner.

Şaşkındım evde nasıl bakacaktım ona. Tüm korkum ve endişeme aldırmadan eşimin de yokluğundan faydalanarak Nünü’yü  eve yerleştirdim.

Nünü ile ilk defa aynı çatı altında kalmak zorundaydım.

Neyse akşamdan geldi yanı başıma kıvrıldı. Korkudan uyuyamadım bir süre.

Sonra sızmışım.

Sabah uyandığımda burnumun dibinde bir pati vardı. Sıcacık yatakta öylece kendinden geçmiş uyuyordu.

Cennet bu olsa gerek dedim. 2 yıldır bizim ailemizin bir parçası ve evimizde huzur kaynağı oldu.

Eşim şehir dışından geldiğinde ne oldu diye merak ederseniz; Çok sevdi onu.

Nünü de onu tabi. Benden daha çok seviyor hatta.

Diyeceğim şu ki sokakta açlığa ve sevgisizliğe terk edilmiş hayvanlar aslında bizim sevgisizliğe terk edilmişliğimizdir.

Yaşamadan anlaşılamayacak bir huzur bu. Her sabah ve akşam görmezden geldiğimiz dilsiz kullar aslında bizlere Allah’ın bir lütfudur.

Onları görmezden gelerek kendi cezamızı kendimiz kesiyoruz yani. Her gittiğimiz yere somurtkanlığımızı taşımaya mahkumuz bu durumda.

Tıpkı kocaman bir kambur gibi.

KEŞKELERİMİZİ BULABİLMEK UMUDUYLA…

Devamını Oku

CEBİMDEKİ GÜNEŞ

0

BEĞENDİM

ABONE OL

Bazen onu örnek alırım hayata dair, bazen de kızarım ona. Bırakıp gider en üzgün halimle beni.

Derin hüzünlere boğar yavaş yavaş yok olması. Karanlığın dibine düşerim çoğu kez.

Ama bazen de doğuşu gibi gelir Güneşin batışı da. Ne sevdalara tanık olur her güneşin batışı oysa.

Ya da ne karanlık günlere doğar bir bahar sabahında gülümseyerek gelmesine rağmen.

Güneş tam olarak kendimizi aslında. Bazen karanlık gecelere gebedir yüreğimiz, gübe gündüzken henüz gün.

Bazen de günlük güneşliktir hayat en soğuk ve karanlık gecelerde bile.

Sevdiğinin kanadı altındasındır mesela.

Umurunda mı dünya? Kimine göre cennetin tanımıdır bu, kimine göre de ayıptır sevdiğine sarılmak.

Yer yüzündeki birçok insan ırkını ya da coğrafyayı karıştırmaya gerek yoktur da.

Aynı anneden doğmuş ve aynı şartlarda ve kültürde yetişmiş iki kardeş bile farklı bakar Güneşe oysa.

Yani sevmek bazen güneş gibidir. İçini ısıtır, geceni gündüz kılar.

İnsanın karanlığı kendi içindedir.

İnsan kendi Güneşini cebinde taşımalıdır bence.

Çünkü güneşi cebine sığdırabiliyorsan, mutlu olmaman için hiçbir sebep yoktur hayatta.

Güneş bazen de anne gibidir. Son nefesine kadar evlatları için yaşayan bir anne.

Geceye giderken bile ışık bırakır arkasında mesela.

Eteğindeki tüm yıldızları serpiştirir karanlık gökyüzüne.

Soğuk gecelerde yıldızlarla örter üstümüzü. Karanlıkta yol gösterir doğruya dair.

Kutup yıldızına emanet eder bizleri giderken.

Velhasıl küçücük cebimize sığdırabildiğimiz Güneş, kocaman bir dünya sunar bize.

HER İNSAN KENDİ İÇİN VARDIR BU DÜNYADA…

Devamını Oku

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.