Son on yıldır bize bir şeyler oldu. Farkında mısınız?

Kimse kimseyi umursamaz, kimse kimseye saygı duymaz, kimse kimseye güvenmez hale geldi.

Her şeyin hemen olmasını bekliyoruz. Zaman kavramını çoktan çöpe attık. Ama şunu da bilirim ki; zamansız öten horozun başını keserler.

Bugün etrafımızda öyle bir tablo var ki, “çok bilmiş cahiller” her yerde. Üstelik bu cahillerin içine artık okuyanlar da dahil oldu. Eskiden dinimiz, örf ve adetlerimiz, geleneklerimiz bize hayata dair rehberlik ederdi. Başımız sıkıştığında Google’a değil, yapay zekâya hiç değil, büyüğümüze sorardık. Bir bilene danışır, sabırlı olur, vicdanlı davranır, en önemlisi terbiyemizi korurduk.

Şimdi bunların hiçbiri kalmadı.

Gençlerimizi tek tek kaybediyoruz. Kimini uyuşturucuya, kimini içkiye, kimini kumara; kimini de aşırı muhafazakârlığın kucağına bırakıyoruz.

Ülkemizde sağcı-solcu tartışmaları yetmiyormuş gibi artık bir de ateist-muhafazakâr kutuplaşması çıktı karşımıza. Bunun sebebi ne mi? Çok basit: Henüz hazır olmadığımız, hak etmediğimiz, daha zamanı gelmeden hayatımıza giren teknoloji ve Batı dünyasının albenili renkleri.

Düşünsenize; herkesin cebinde internet, herkesin elinde telefon. Dünya artık cebimizde. Bir tuşla dünyanın öbür ucunda ne olup bittiğini öğreniyoruz. Anne-babalar çocuklarına söz geçiremiyor. “Ben evde söz sahibiyim” diyen aile reisleri kusura bakmasın ama kendini kandırıyor. Çünkü ipin ucunu çoktan kaçırdık. Ve ben, bunun faturasını çok ağır ödeyeceğimizden korkuyorum.

Avrupa ile kıyas yapıyoruz. Oysa Avrupa’nın bugünkü seviyesine gelmesi beş yüz yıllık bir sürecin ürünü. Biz ise henüz yüz yıllık bir ülkeyiz. Aradaki uçurum sadece teknoloji ya da ekonomi değil; kültür, bakış açısı ve yaşama tarzı. Biz hiçbir zaman bir Avrupalı gibi olamayacağız. Ama yine de onların yaşam tarzına özeniyor, kendi değerlerimizi görmezden geliyoruz.

Bugün geldiğimiz noktada çocuklarımızı biz yönetmiyoruz; onlar bizi yönetiyor.

Teknolojinin, cahilliğin ve cehaletin kurbanı olduk.

Aile kavramı çökmek üzere, pamuk ipliğine bağlı.

Geleceğimiz için endişeliyim.

Ve bence herkes endişelenmeli. Çünkü ortada büyük bir hata var. Bu hatadan payımıza düşeni almadan düze çıkmamız mümkün değil.

Eskiden “pire için yorgan yakardık.” Şimdi ne pire, ne yorgan kimsenin umrunda. Herkes anı yaşamanın peşinde; ne geçmişi önemsiyor ne geleceği. Oysa bu saçma sapan gidişat, bizi büyük bir çıkmaza sürüklüyor.

İnşallah yanılıyorumdur.

Ama görünen köy kılavuz istemez…

Hoşça kalın.