Geçtiğimiz günlerde Batman’da bir esnafın dükkânına uğradım. Aradığım şey, halk arasında “Süryani gözü” diye bilinen bir nazar boncuğuydu. Dükkâna girer girmez, karşımdaki esnafın muhafazakâr yapısını hemen hissettim. Fiyat sordum, verdi ama bakışlarından bana satış yapmak istemediğini sezdim.

Ortamı yumuşatmak için “İşler nasıl?” diye sordum. O da bana “Sence?” diyerek karşılık verdi. Ben de gazeteci refleksiyle “Ekonomik açıdan iyi değil” dedim. Bunun üzerine, esnaf birden farklı bir üsluba geçti:

“Allah’a çok şükür, kimseye muhtaç değiliz. Allah devletimize, milletimize zeval vermesin.”

Sözlerini bitirdi, ardından da beni yolcu etti.

Fakat işte çelişki tam da burada…

Karşımda, tarikat üyesi olduğu her hâlinden belli olan bir esnaf vardı. Ama aynı esnaf, dükkânında Hristiyan inancına ait bir nazar boncuğu satıyordu. Kendisini “iyi bir Müslüman” olarak göstermeye çalışan bu kişi, aslında sattığı ürünle kendi görüntüsünü yalanlıyordu.

Benim görüntüm de onu yanıltmış olmalı ki bana mesafeli davrandı. Oysa ben dükkâna girdiğimde onun sakalına da bakmadım, başındaki takkesiyle de ilgilenmedim. Onu sadece bir esnaf olarak gördüm.

Burada asıl sorun şu: Bir esnaf, kapısından giren müşteriyi seçemez. Müşteri Müslüman da olabilir, Hristiyan da, Yahudi de, ateist de… Esnaflık, herkese eşit davranmayı gerektirir. Kapınıza gelen her müşteri, Allah’ın size gönderdiği bir nimettir.

Allah’ın çok namaza, çok ibadete ihtiyacı yok. Bizim ihtiyacımız var. Allah bizden kardeşlik ister, vicdanlı esnaflık ister, naiflik ister, en önemlisi insanlara eşit davranmamızı ister.

Ama ne görüyoruz? Hem Süryani nazar boncuğu satıp hem de müşteriye muhafazakâr bir tavır takınmak… Ardından namazda saf tutup “Ben iyi bir Müslümanım, iyi bir esnafım” demek…

İşte bu yüzden soruyorum:

Bu ne yaman çelişki esnaf kardeşim?

Allah hepimize akıl, fikir, sabır versin. Günahlarımızı affetsin, cehaletten uzak tutsun. Âmin.

Çünkü Müslümanlık görünüşte değil; görünmeyen yerde, kalpte ve davranışlarda gizlidir.

Hoşça kalın.