Ülkemizde yıllardır değişmeyen bir alışkanlık var: Yol, su, elektrik… Yani altyapı yatırımları. Elbette bunlar bir ülke için vazgeçilmezdir; kimse elektriksiz, susuz yaşayamaz. Ancak düşünmeden edemiyorum: Biz neden hâlâ insana yatırımın önemini kavrayamadık? Belki de Avrupa ile aramızdaki en büyük fark tam da burada gizli.

Avrupa’da daha çocuk doğmadan onun geleceği planlanıyor. Doğduktan sonra bu plana uygun eğitimle yetiştiriliyor, kendi ayakları üzerinde durmayı öğreniyor. Bir gün bir yerde yol yoksa gidip yapıyor, elektrik kesilirse alternatif üretiyor, su yoksa kaynağını buluyor. Çünkü üretmeyi de çözmeyi de biliyor. Çünkü ona yatırım yapılmış.

Bizde ise durum biraz daha farklı…

Eğitim tartışmalı, insana yatırım neredeyse yok. Hal böyle olunca yolun, suyun, elektriğin değerini bile tam olarak bilemiyoruz. Çünkü o yolun nasıl yapıldığını öğrenmedik, elektriğin nasıl üretildiğini bilmedik, suyun hangi emeklerle musluğumuza ulaştığını görmedik. Bilmediğimiz için de kıymetini anlayamadık.

Eğer biz de Avrupa’daki gibi insanın merkezde olduğu güçlü bir altyapı ve eğitim sistemi kurabilseydik, bugün hem değerleri daha iyi bilir hem de birbirimize daha yapıcı yaklaşırdık. Çünkü insana yatırım yapmak demek, geleceğe ışık tutmak, toplumu bir adım ileri taşımak demektir.

Bir de işin başka bir yanı var…

Ülkemizde “emekli” dendiğinde çoğu zaman akla hayatın kıyısına itilmiş insanlar geliyor. Oysa emekliler arasında sanatçılar, zanaatkârlar, siyasetçiler, yılların emeğini ve tecrübesini taşıyan nice değerli insanlar var. Onlara öyle bir ekonomik ve psikolojik baskı uygulanıyor ki âdeta “gidin, yok olun” denmiş gibi bir tablo ortaya çıkıyor.

Asgari ücretli denince ise akla hep “en alt tabaka” geliyor.

Peki, insanlık nereye gitti?

Sınıfta kaldı.

Çünkü biz insana değil; ya paraya, ya mala, ya da öteki dünyaya yatırım yapıyoruz. Sonuç ortada: “Kim kime, dum duma” bir düzen.

İnsana yatırım yapmadıkça, ne yol biter şikâyet etmekten, ne su kesilir dert yanmaktan, ne de elektrik faturası konuşulmaktan. Çünkü mesele sadece asfalt dökmek değil; o asfaltın üzerine yürüyen insanların ufkunu genişletmek.

Hoşça kalın.