Hayatımızın vazgeçilmez unsuru… Her ne şekilde ve her nerede yaşıyorsak yaşayalım, yaşam sürecimizden ve alanlarımızdan çıkaramadığımız mutlak gerçeklik. Acı! Bitmiyor ve değişik şekilleriyle hayatımızda yer edinmeye devam ediyor. Çünkü acının kaynağı tek değil. Birçok nedenden dolayı her an hayatımıza girecek bir aralığı kolluyor. Ama acının da ilacı olan bir panzehir de yok değil… Zaman! Unutma aşamalarına yaymak ve geçen süre itibariyle içimizde erimesine çalışmak acıyı yok etme başarısı göstermekte. Aslında hayata anlam katan ve yaşamın değerini hissettiren de acının kendisi! Her şey kendi zıddıyla değer kazanır ve insana bir duyguyu tattıran asıl neden o şeyin zıddı ya! Soğuk olmadan sıcağın değerinin anlaşılmaması; Açlık olmadan yiyecek/içeceğin kıymetini anlamama; krizler olmadan huzur/mutluluğu bilememe; Vahşet yaşatanların çirkinliğini görmeden merhamet ve erdem sahibi insanların farkında olunmaması gibi olguların sentezleşen sonuçları sayesinde insanlar mutlak gerçekliğin sırrına ve hikmetine ulaşabilmekte.  Acı olmalı… İnsanlar acıyı hissederek, hüzünleri ve üzüntüleri özümseyerek mutluluğun, huzurun ve yaşamın hikmet boyutunun farkına varabilmeli. En kötü acı hissi de bedensel ve fiziki anlamda duyulan ağrı duyumu değildir. Asıl acı hissi kalbin ve ruhun hasar görmesiyle veya etkilenmesiyle insanın yaşadığı psikolojik yaralanmalardır. Bu yüzden acı kavramı insanın sadece bedensel ağrılar çekmesi anlamına gelmez. Acı ifadesi bedensel ağrıların yanında psikolojik ve ruhsal dünyamızın duyumsanan heyecan ve duygusal döngülerin yaşanmasıyla da ortaya çıkan etkilenme halini ifade eder. Acı, gerçek manada insanın fiziki yapısıyla alakalı, yaşanan dış dünyadan kaynaklanmış fiziki uyarıların yarattığı ve vücudumuzda sarsıntı yaratan uyarımların verdiği etkilerdir. Ama bunun yanı sıra duygusal ve düşünsel anlamda kişinin ruh halini ve psikolojik yapısını sıkıntıya koyan etki halleri de acı veren sonuçlar doğurmaktadır. Acıların ortaya çıkmasının özünde insan ile doğal ve sosyal çevresinde yaşamıyla ilgili kurduğu denge halinde sıkıntılar yaşanması yatar. İnsanların hayat mücadelesinde yaşadığı eksikler, karşılanmayan beklentiler, sosyal ilişkiler ve toplumsal iletişimde ortaya çıkan çatışmalar, aile veya yakın çevreden birlerinin kaybedilmesi, ekonomik nedenler kadar yaşam hakkının kullanılmasında beliren engeller gibi sebepler acı yaşanmasında temel olmakta. Önemli olan yaşanan acıları hayatı zindana çevirecek kadar dert haline getirmemektir. Acısı geçmeyecek veya atlatılamayacak hiçbir dert yoktur. Yeter ki insan olgunluk yaklaşımı sergilesin ve iradeli güç göstermeyi becerebilsin. Zamanın çarkı insanı olgunlaştırdığı kadar acıları unutturacak aşamaları da tattırmayı çok iyi biliyor.